Aldatılanda da hata var mı?

Dün bununla ilgili bir yazı yazıp kendimi de eleştirmiştim.

Haberin Devamı

“Acaba hatalarım yok muydu, hiç esneklik yapmamış mıydım?” diye düşünmüştüm.

Sonra da sizlerin fikirlerinizi almak istemiştim.

Bugün bir sürü mail geldi sizlerden, değişik hikâyeler var, değişik fikirler.

Buyurun söz sizin.

DEĞER MİYDİ?

Dünya iyisi Ayşe,

Aldatılma ile ilgili yazını okudum, uzun bir süre düşündükten sonra sana yazmaya karar verdim.

Benim annem ve babam 30 sene evlilikten sonra boşandılar. Her ikisi de dünya iyisi bana sorarsan ama babam işi nedeni ile hep iş seyahatindeydi ya da biz öyle biliyorduk. Neyse, babam benim dünya iyisi annemle evliyken annemin dayısının kızı ile yakınlaşıyor.  

Bu hanim asıl Almanya’da yaşıyor ama demek ki ara ara geliyor ve babam ve diyelim dayıkızı yakınlaşıyorlar ki annem bile çok nadiren görüşüyor akrabaları ile bu nasıl oldu anlamadık.

Bir gün babam iş seyahatine gidiyorum diyor ama bizim evi hanımla kaldığı otelden arama gafletinde bulunuyor. Kaldıkları otel Tarabya Oteli sene 2000. Annem tam telefonu açacakken telefon susuyor bana diyor ki; “Yavrum bir bak kimmiş bu numara?” Ben de numarayı arayınca Tarabya Oteli diyor operatör, içime bir şüphe düşüp babamın adını veriyorum odasına bağlanmak istediğimi söylüyorum.

Haberin Devamı

Karşımdaki babamın sesi inanılır gibi değil. Hatam anneme söylemek oluyor, annem araba kiralayıp otele baskına gidiyor, tam resepsiyondayken babam ve dayıkızı asansörden iniyorlar annemi görünce şok geçiriyorlar.

Annem bir hınçla otelden çıkıp arabaya biniyor, babam anneme el sallıyor arkasından.

Kısa kesmek gerekirse, annem boşanmak istemiyor ama dayıkızı takmış babama kancayı babam da artik bizi hiç takmayınca annem de ev hanımı yok güvencesi, babam 1 daire belli miktar da para verip annemi boşuyor.  

Babam bence her zaman annemi sevdi annem de çok sevdi babamı, adım gibi biliyorum. Babam ve sevgilisi hep kavga, hep dövüş, hep babamdan inanılmaz istekler, babam da hepsini yerine getiriyor ama hanım yurtdışında yaşadığı için hanım gidiyor babam bize damlıyor hata yaptım nasıl kurtulacağım vs.

 2006’ da Amerika'dan TR’ye annemi ziyarete geldim, babam beni evine çağırdı eve bir gittim kendinin ve hanımın kocaman resmi duvarda evlenmişler.

Haberin Devamı

Ben TR’ye gelmeden 2 hafta önce.  

Ayşecim, evlilikleri uzun sürmedi, hep kavga babam hanımdan çekinip başına bir şey gelmesin diye kendini banyolara kilitledi hep. 2009 yılında ikinci çocuğumu doğurduktan 2 ay sonra dünyamı mahveden bir telefon aldım annemden.  

Benden aylarca saklamışlar, ne de olsa uzaktayım ve hamileyim diye. Babam ve eşi yılbaşı gecesi bayağı alkol almışlar evde, hanım babamı içki bitince bir daha yollamış içki almaya, babam çok içmeye alışık değil yatağında sızıp kalıyor, hanım sarhoş babamın üstüne çıkıp boğazlamaya çalışıyor.

Bu evi benim üzerime yapacaksın diye, babamın da bir silahı vardı sarhoş hali ile nasıl eline geçirdiyse karısını vuruyor ve hanım ölüyor.

Haberin Devamı

Babam 2009 Ocak’tan beri cezaevinde hala hüküm giymedi, ben babamı bir daha göremeyeceğime mi yanayım, kaybedilen hayata mı üzüleyim, annemin haline mi kahrolayım, yoksa gencecik dünya akıllısı çok çalışkan kardeşimin avukat parası bulmak için çabalamasına mı kahrolayım?

Değer miydi babacım?  diyorum, sırf annemden 10 yaş küçük diye hem uzaktan akrabamızın kızıyla olmaya hem de kim bilir bu kadar eğitimli aklı başındayken adını cinayete karıştırmaya değer miydi, kim bilir kaç sene 30 mu 40 sene mi verecekler, çocuklarım dedelerini tanıyamayacaklar.  

Benden bu kadar Ayşecim. Sen adımı yazabilirsin ama soyadımı yazma olur mu? Öpüldün, iyi ki boşanmışsın. Ben Tr’de evliydim üniversite aşkımla ne fedakârlıklar yaptım 1 sene bile zor evli kalabildik. Şimdiki eşim Amerikali. 7 senedir evliyiz ve diyorum ki Allah bana ilk evliliğimi şimdiki eşimin değerini bileyim diye yaptırmış zannedersem.  

Öptüm

A.

……………..

ALDATMA 

Sayın Ayşe Aral,  

Haberin Devamı

Aldatma, popüler kişiler yoluyla tekrar basın gündemine geldi.  

Basın gündemine diyorum, çünkü neredeyse her evde zaten baş gündem.  

Hangi evlerde değil?  

Eşlerin böyle bir potansiyeli yaş olarak kaybettikleri evlerde değil.  

Çok çok az olmakla beraber, neredeyse tepesinde halkayla doğan, melek erkeklerin evinde değil. (Bir kaçını tanıyorum, belki de düşük testosteron olayı.)  

Daha belki yıllar, yüzyıllar boyu tartışacağımız bir konu bu da; aynı “Aşk nedir?” aynı “Tanrı var mıdır?” konuları gibi.  

Ben bugün kullandığımız anlamıyla, eşini aldatan bir erkeğim.  

Gelelim aldatma konusundaki görüşlerime. 

İlk olarak, aşkların ilk günkü hızıyla sürmeyeceğini kabul etmek gerekiyor. 

Haberin Devamı

Beğendiğimiz bedenlere, hayal ettiğimiz ruhu giydirir, âşık oluruz demiş Shakespeare.  

İlk kez görürsünüz, "İşte O" dersiniz muhteşem fiziğine. Kim bilir ne mükemmeldir "O".  

Araştırmacılar aşkın ilk yarım saniyede olduğunu söylüyorlar.  

100 puandır kafanızda. Ne güzel yemek yemesi vardır, ne güzel uyuyordur kim bilir.  

Böyle bir sürü an yaşarsınız. Ancak karşı taraftan da benzer tepkiler geldiğinde tanışma ve ilerletme fırsatı bulursunuz.

Tanışırsınız, herkes en güzel hallerini giyinir üzerine. En temiz, en saf, en romantik hallerini...  

Erkeğin bütün hayali sahip olmaktır.  

Erkeğin ilişkileri başlatan güdüsü, aynı zamanda bitiren güdüdür de derler. Av-avcı ilişkisi.  

Avcı avı avlayana kadar peşinde koşar ve elde ettiğinde çantaya atıp, yenisinin peşine düşer.

Doğanın bütün amacı, hala ne işe yarayacağını da kestiremediğimiz şekilde "üremek"tir.  

Bitkide de, hayvanda da, tek hücrelide de ve beklendiği üzere insanda da bu "üreme içgüdüsü" temeldir.  

Bitkiler tohumlarını havaya saçar, kim kaparsa... Hiç bir bitki, yanındakine, beni ileridekiyle aldattın, ona da tohum attın demez.  

Hayvanlar, belli dönemlerde üreyip, geri kalan enerjilerini sadece üreme mevsimine kadar hayatta kalmaya harcarlar. En güçlü erkek, en güzel dişiyi alır. 

Hiç biri, diğerine aldattın beni diye sinirlenmez.  

İnsanlar, üreme faaliyetini teşvik için konulmuş keyfin farkına varan bir varlık olarak, üreme kısmını doğum kontrolü ile süzerek, sadece keyif kısmını elde etmenin yollarını bulmuşlardır.  

Cinsellik isteği, yemek yemek gibi, tatmin edildikten kısa bir süre sonra, yeniden tatmin edilmemişçesine tekrarlayan bir güdüdür.  

Şimdi, her türlü sosyal kuraldan soyutlayarak, yaradılış özelliklerine bakarsak, doğada erkeğin çok eşli, dişinin ise türün devamını sağlamak için tek eşliliğe yakın yaratıldığını görürüz. 

Çünkü  

Erkek, her seferinde yüz binlerce sperm üretir ve atar. Aslında sadece bir tanesi işe yarayabilecektir.  

Kadın her ay tek bir yumurta yumurtlar.  

Erkek, boşaldıktan kısa bir süre sonra yeni bir üreme faaliyetine doğal olarak hazır hale gelir.  

Kadın, yumurtasını dölledikten sonra bırakın başka ilişkiyi, aynı anda yumurtaya girmediyse, hemen arkasındaki spermi bile kabul etmez.  

Döllenmiş bir yumurta varken, kadın bir daha hamile kalamaz. Çünkü yumurta üretmez. O artık bebeğin büyümesine adanmıştır.  

Bütün bunları bir araya getirirseniz, aldatmanın doğal güdülerini elde edersiniz.  

Yüzde doksan beş erkek aldatır.  

Kadınlar sadece ya erkeğinden ümidini kestiğinden ya da intikam için aldatırlar.  

Kadınlar birini silmeden, diğerine gitmezler. İstisnalar hariç, kadınların gönlü bir kişiliktir.  

Dikkat ederseniz, birçok aldatmada erkek, karısı duymasın diye çaba içindedir.  

Çünkü yuvasını bozmak değildir amacı. Yoksa niye uğraşsın bu kadar?  

O sadece bitmeyen üreme güdüsünün tatmininin peşindedir.  

Ya da erkekliğini onaylatmanın...  

En son popüler olayda bile o kadar paraya, şöhrete rağmen aynı tatminin peşinde olunduğunu görüyoruz.  

Seks, yani üreme içgüdüsü dünyanın motorudur derler.  

Öyle bir güdü olmasa, kim parayı, şöhreti ne yapsın ki? Kim para ve şöhret elde etmek için üretim yapsın ki?  

Kim spor araba almak, yalıda oturmak ister ki?  

Kim dünyayı alabilecekmiş gibi hırsla gayrimenkul biriktirir ki?  

Özeti buysa, özetle diyorum ki; erkek doğal güdülerinin esiridir ve ne yaparsanız yapın aldatmanın kökü kazınamayacaktır.  

Sosyal kurallar, doğal kuralları bastıramaz.  

Akıllı kadın, diğer yönlerden eksiği bulunmayan erkeğine bu tatmini yaratacağı bir alan bırakır, yoksa erkek boşanarak da olsa bu alanı elde eder.  

Bir kız çocuğu babası olarak, evleneceği gün, kızıma eşi için bu alanı bırakmasını tavsiye edeceğim.  

Bazı erkekler, diğerlerinin yuvalarını tehdit eden bir olaya dönüşmemesi için, özellikle para karşılığı ilişkileri tercih ederler.  

Ama mutlaka hiç olmazsa yaşamlarında bir kez, bu olayı yaşamışlardır.  

Biz erkekler birbirimizin sırlarını çok iyi biliriz, çünkü suç ortağıyızdır çoğunlukla.  

Genellikle ekonomik gücü iyi olan erkek, buna daha çok fırsat bulabilir ve hoş görülme, duymazdan gelinme olasılığı yüksektir.  

Çünkü para kazanması için zamanlı zamansız dışarıda bulunması gerekiyordur. Gitmesi gereken yerlere gitmezse, para kazanamayacağından eşi hoş görür.  

Ama o bu vakitlerin bir kısmını başkaları için harcayabilir. (Başka kadın demiyorum, aşağıda nedenini anlatacağım)  

Çok kazanıyorsa, eşine bir sürü ekonomik olanak sunuyorsa, kadın bunlardan vazgeçemez.  

"Benim olanaklarımı aksatmasın da, artanı ne isterse yapsın" noktasındadır.  

Ben de eşini aldatmış ve bu durum birlikte olduğum kişi tarafından eşime bildirilmiş ve şu an bu "travmayı" hala yaşamakta olan bir kişiyim.  

Ancak geçen gün, bir aile sohbetinde "beş eşi olan şeyh, her eşine bir gökdelen bağışlamış" haberini konuşurken, eşim bana hitaben;  

"Gökdelen bağışlarsan, beş tane almana izin veririm" dedi şaka yollu. Ben de "biliyorum, zaten sorun gökdelen olmamasında" dedim gayet ciddi.  

Yani eğer ben buna benzer yüksek ekonomik olanaklar sağlayabilseydim, inanın olay sorun bile olmayabilirdi.  

Erkek aldatmaları toplumumuzda daha çok hoş görülür. Hayır hayır, sadece toplumumuzda değil, bütün insanlıkta böyledir bence.  

Çünkü insanlar doğal yaradılışın farkındadır.  

Erkekler aldatılmayı hoş görmezler, çünkü doğal olarak, kendilerinden olmayan bir çocuğa bakmayı reddederler.  

Kadınlar için böyle bir sıkıntı yoktur zaten. Hiç "annelik testi" yaptırana rastladınız mı?  

Gelelim iki taraf için de monotonluğa.  

Yaşadığınız şehirden vazgeçemezsiniz genelde.

Yaşadığınız şehirden vazgeçemezsiniz çünkü bütün sevdikleriniz oradadır. Sokaklarını bilirsiniz karış karış.  

Ama önce ünlüleri olmak üzere, bütün dünyayı görmek istersiniz. Bir haftacık olsun orada yaşamak.  

Bazen bu gördüğünüz yeni şehirde doğmadığınıza üzülürsünüz, bazen de bir an önce şehrinize dönmek istersiniz.  

Bu, aynen tüm erkeklerin diğer kadınlar için hissettikleri gibidir.  

Doğusuyla, batısıyla neredeyse tüm erkeklerin hayalini "HAREM" niye süsler sizce?  

Kadınların en büyük korkusu, aldatılma değildir. Aldatılmış olmasını en son kendisinin öğrenmesidir.  

Ama hayatın olağan akışı, ne yazık ki eşleri en sona bırakmaktadır.  

Bu da aldatılana affetme, aldırmama olanağı bırakmamaktadır.  

Yoksa inanın aldatılan eş, toplum önünde küçük düşmüş olmasa, görmemezlikten gelir, bu kadar popüler, dinamik, yakışıklı, tercih edilen kişinin eşi olarak kalabilmeyi isterdi.  

Şu an tek verebileceği ceza, çocuklarından uzak bırakmak, çocuklar da henüz erkeğin koruma içgüdüsü çağındalar.  

Eğer çocuklar büyük olsaydı, aldatan da, hiç çekinmeden ne istiyorsa verir, boşanırdı.

Ama sanmayalım ki, kaçamak ilişkisi eşinden boşanınca daha iyi hale gelecek.  

Asla! Yeni kişi, eski yöntemleri bildiğinden daha da çok sıkacak kendisini ama av ve avcı ilişkisi sürecek. 

Yasak elma, helal elma olduğunda, monotonlaşacak.  

Doğanın döngüsü bitmeyecek.  

Eğer aldatan ünlünün popülerliği sürerse, birkaç yıl içinde başka bir üniversite öğrencisiyle şimdiki kişiyi aldattığı, boşanacakları, ödeyecekleri tazminatları okuyacağız (büyük olasılık Arapça okuyacağız ülkenin gidişatına bakarsak)   

Bütün bu yazdıklarımdan sonra gelelim, benim özelime.  

Ben de eşimi aldattım.  

Ama ben hem erkeklerle, hem kadınlarla aldattım. Çünkü biseksüelim.

 

Biseksüellik bilinçli bir tercihim değil. Kendimi bildim bileli biseksüelim.  

Eğer bilinçli bir tercih yapabilseydim, heteroseksüelliği seçerdim.  

İç dünyalarını tanıyabilme fırsatı bulduğum için söylüyorum, eşcinsel kişilerin büyük bir çoğunluğu da aynı şeyi yapardı.  

Çünkü büyük bir enerji kaybı yaratıyor bu durum.  

Ben Tanrı'nın ya da doğanın, üretim hatası olarak değerlendiriyorum bu durumu.  

Ama belli bir yüzdenin anormal olması, normalin bir parçası.  

Ama inanın bana, başkalarıyla birlikte olduğum zamanlarda daha enerjik, daha olumlu, evde daha neşeliydim.  

Düz duvara tırmanabilirdim o günlerde.  

Sonra bir gün birlikte olduğum erkeklerden biri, beni paylaşmak istemedi ve eşime durumumu bildirdi.  

Şimdi, aşırı kontrol altındayım. Neredeyse beynime bir chip, başıma bir web kamera takılacak durumdayım.  

Tam saha pres hali yani.  

Düşününce, artık kendimi bir para makinesi, kendisinden vazgeçip çocuk projesi için çalışan bir inek gibi görüyorum ve yaşama karşı bütün motivasyonum bitmek üzere.  

Eşime karşı gayet iyiyim, seks hayatımız, benim o sırada aklımdan geçen tüm renklerin etkisiyle gayet iyi. Halen iyi sayılabilecek bir gelirim, ortalamanın üzerinde bir yaşamımız var. Yaşadığımız şehrin de katkısıyla tatil ve sosyal hayatımız renkli.  

Eşim de, özellikle bu yaşında daha iyi bir alternatifi bulamayacağını düşünüyor olmalı.

Çünkü geçmişimiz çok güzel anılarla dolu ve ancak geleceği de birlikte yaşarsak en büyük keyfi alacağımızı ikimiz de biliyoruz.  

Ben, yaşadığım kaçamakların devamının olmadığını ve bana sadece günübirlik mutluluklar sunduğunu biliyor olmama rağmen, onların motivasyonundan besleniyordum yaşama sarılmak için ve bu evime çok olumlu yansıyordu bence. Yoksa seks yaşamımız bu kadar verimli olamazdı.  

Ama eşim aramızdaki en küçük fırsatta bu olaydan dolayı beni aşağılıyor artık. Yani artık onun kahramanı değilim.

Ben de Ömer Seyfettin'in Diyet öyküsündeki gibi şimdilik katlanıyorum ama bir gün kolumu kesip önüne atacağımdan da korkuyorum.  

Başkaları ile birlikte olmayı bırakabildim mi? Hayır.  

Çünkü benim de, birilerinin gözünde kahraman, güçlü erkek olmaya ihtiyacım var. Bunun yanılsama olduğunu bile bile.  

Şimdi klasik sosyal kurallara göre beni istediğiniz gibi eleştirebilir, hatta küfür bile edebilirsiniz.  

Evrimleşmemiş yaratık, duygusuz insan, sapık... Aklınıza ne gelirse...  

Ama durum bu.  

Ben çıkamıyorum işin içinden.  

Siz çıkabilir misiniz?  

Saygılarımla.

……………………

EVLİLİK

Selam.

Size inanması zor 32 senelik bir öykü.

Ortaokuldan beri tanıştığımız eşimle üniversitedeyken evlendik.

Aramızda din ayrılığı vardı. Bu benim ailem için, ayrılmamız için en büyük nedendi.

Biz, benim aileme rağmen evlendik. Hem de üniversiteyi bırakarak.

Herkes; “Gençlik aşkıdır, 18-20 yaşındaki çocuklardan evlilik mi olur?” derken bu aşk gün geçtikçe büyüdü.

Bizim azmimiz aileleri şaşırttı, kaynaştırdı.

Küçük yaşta anne-baba olduk.

Maddi zorluklara göğüs gerdik. Birlikte çalıştık, birlikte büyüdük.

Birbirimiz olmadan nefes almadık, alamayız.

Çocuklarımız,  Anadolu fen liselerine, üniversitelere hazırlanırken ders aldıramadık ama onun bilinciyle çalıştılar.

Çok iyi üniversitelerin mühendislik fakültelerinde okudular.

Ödülleri aldıkları burslardı. Bizim yarım bıraktığımız eğitimimizi onlar tamamladı. Türkiye’nin gururları oldular.

Şu an ellili yaşların başındayız.

Biz  birbirimiz için doğru insandık. Sevgi, saygı sınırını hiç aşmadık. Hiç yatakları ayırmadık. Hiç ayrı tatil yapmadık. İş için ayrı kaldığımız günlere kavuşacağımız günler için katlandık.

Ses tonumuzu ayarlayamadığımız günlerde içinde saygı dozunu aşacak laflara hiç yer vermedik.

Biliyoruz ki asıl bundan sonra birbirimize lazımız. Çocuklar olması gerektiği gibi hayatlarını kurdular. Artık bize yaşamak için daha fazla zaman kaldığını düşünüyorum. Lütfen bu öyküyü tekrar tekrar okuyun. Çünkü bence şimdiki evliliklerde yapılan yanlışlıkların büyük bölümü maddiyata dayanıyor. Maddi olarak güçlü olan diğerine katlanmıyor. Mutluluğu başka kollarda başka yollarda arıyor.

Çocuğunu doyumsuzluğa alıştırıyor. Çocuk o maddi güçten etkileniyor. Paranın satın alacağı şeylerle mutlu olmamaya başlıyor. Gittikçe aileden uzaklaşıyor. Sevgi saygı ortamını ailede  görmeyen çocuk karşısındakini de mutlu edemiyor.

Bir kısır döngü başlıyor. Lütfen bize özenin. Olanla yetinin, yetindirtin.

Çocuklarınız yarış atınız değil, sizin yansımanız. Türkiye’mizin aile yapısını koruyacak ve sağlam çocuklar yetiştirecek ailelere ihtiyacı var. Sevgiyle kalın.

L.

………………


Bu nasıl bir ciğerini sermektir ortaya; bunca sakınmasız, görmedim hiç böylesini.
Evet,  gerçekten görmedim.
Okumadım, duymadım da.
Neyi mi?
Senin kadar ciğerini açıp  - değil  yüreğini - ciğerini, ciğerini açıp da değil karşısındakine, herkese, herkeslere, yüz binlere  göstereni görmedim.
Ben bunca fütursuz, bunca duraksamasız, teklemesiz, takır takır,  aklına geleni ağzına geldiği gibi yazanı.
Onun için diyorsun ya hani siz ne düşünüyorsunuz bu konuda, yazın bana diye,
ne düşüneyim ki?
Şaştım kaldım, ağzım açık kaldı valla, donakaldım bunca "dürüstlük" karşısında bu kadar mı olduğu gibi kendini hiç korumadan yazılır bir "berbat süreç" ?

Demem şu ki kısacası, sen en doğrusunu, en harbisini, en "kitabin tam ortasından" ı yazmışsın gene, onun için aynı fikirdeyim bu konuda seninle;
aldatan da varsa suç, aldatılanda da mutlak vardır bir "kaç çatalcık" da olsa.

"İlk taşı günahsız olan atsın",  atabiliyorsa tabii.
Baki

…………………..

KİM SUÇLU?  

Sevgili Ayşe Hanım,  

Yazılarınızı severek okuyorum, takip edebildiğim kadarıyla da tv programlarınızı izledim. Aldatma konusunda aldatılanda da suç var diyorsunuz. Ben de bu mantığı bir türlü anlayamıyorum.  

Diyelim ki kadın gerçekten ilgisiz, kötü huylu biri; boşan o zaman, boşan ne istersen onu yap be adam!

En azından karşındaki insan bilsin, ne olduğundan haberi olsun. Bu acıyı yaşayan bir insan olarak erkekleri masumlaştırmaya çalışmayın ne olur.

Bu hayatta insanın başına her şey gelebilir, o durumlar da kişinin ne yaptığı da; ne olduğunu, ne kadar insan olabildiğini gösterir.

Allah kimseyi şaşırtmasın, şaşırmışlar işte.

İyi yayınlar.

M.

…………………  

ALDATMAK 

Kulağa ne kadar hoş gelen bir kelime demek isterdim ama maalesef hiç de hoş gelmiyor.

Yazınızda aldatan kadar olmasa da aldatılanın da kusuru olduğunu düşünüyorsunuz. Bence aldatılanın sadece tek suçlu tarafı karşısındakine güvenmiş olmasından kaynaklanıyordur.

Güven her şeyden önce gelmiyor mu? Eğer eşinize güvenemezseniz evliliğinizi nasıl yürütebilirsiniz?

Aşk bittimi ne yaparsanız yapın evlilikte bitiyor. Başlıyor aldatmalar.
Y.

…………………… 

ALDATANDA DA ALDATILANDA DA; HEPİMİZDE VAR HATA  

Aslında bu yazınızda sizin söylediğiniz her şeye tam anlamıyla katılıyorum.

Aldatılan kişilerin göz ardı edilemez bir hataları mutlaka vardır. Fakat aldatanda da aldatılanda da hepimizde hata var kısmının yanında bir de aldatmayı alışkanlık haline getirmiş insanlar var.

Evlilik hayatlarında hiç bir problem olmasa bile, ilişkilerinde sorun yaşamasalar bile yine de başka bir kadına veya başka bir erkeğe ihtiyaç duyan bir kısım insan var aramızda.

Ben bunun sebeplerini yaşadıkları mutluluk ne olursa olsun, bir yerlerde bastırılmış gibi gözükse de egolarından, hep beğenilme, arzu edilme isteğinden ve söylemesi çok zor da olsa kişilik bozukluğundan kaynaklandığına inanıyorum.

ß.

…………………..

ALDATMAK

Merhaba Ayşe Hanım,  

Yazılarınızı keyifle takip ediyorum. Bugünkü yazınızla ilgili benim yorumum şudur;

Bir ilişkide işler iyi gitmediğinde her iki tarafın da hatası olduğuna inanan biriyim ancak konu aldatmaya gelince fikrim değişiyor. Çünkü bir insan ne yapmış ve ne kadar çekilmez bir hale gelmiş olursa olsun ancak terk edilmeyi hak eder, aldatılmayı değil.

Sevgilisiyle ya da eşiyle mutlu olmayan kişinin yapabileceği en doğru şey ya da verebileceği en büyük ceza o ilişkiyi sonlandırmaktır.

Konuyu başka bir noktadan ele alırsak eğer, aldatmanın sadece ilişkideki mutsuzluktan veya tatminsizlikten kaynaklandığını düşünmüyorum.

Güzel kadınlar ya da yakışıklı erkekler tarafından beğenilme isteği ve doyumsuzluk da aldatmanın nedenleri bence. Çünkü aksi takdirde yakalanan insan geri dönebilmek için yalvarmaz af dilemez.


Zaten mutsuz olduğu ilişkisinden azad edildiği için mutlu olur.

Duygu 

……………

ALDATMA 

Merhaba,

Telefonumdan yazdığım için karakterler çıkmayabilir.

Açıkçası ben bu aldatma konusunun bu kadar gündeme gelmesine karşıyım ve hayret

İçindeyim şahsen. İnsanların aldatma yorumları da enteresan.

Bu toplumumuzda hep vardı, ne yani 2 medyatik aldattı ya da aldatıldı diye mi bu kadar gündem oldu?

Herkes ne kadar meraklı mahremini sergilemeye.

Aldatmanın da aldatılmanın da aslında tartışılacak pek bir yanı yok.

Kimse bunu çözmeye kalkmamalı çünkü altında bir sürü sebep olabilir ya da hiç bir sebep olmayabilir ya da para pul olabilir.

Ki nitekim medyatik kısım için parasal durumlar mümkündür.

Okan Bayülgen’in de dediği gibi hakikaten ne kadar zengin olursan o kadar aptallaşıyorsun, nereye saçacağını bilmiyorsun. Hayat arkadaşın dışındaki herkese saçıyorsun belki de, belki de görgüsüzleşiyorsun mu diyelim?

Neyse Ayşe Hanım arada iş yerinde yazılarınızı takip ediyorum sizi severek okuyorum. Sadece paylaşmak istedim yayınlamasanız da olur. Belki ileride benden de iyi bir

köşe yazarı çıkar.

Zeynep

…………….  

ALDATILMAK ACI, CAN YAKICI   

Seni görmez, seni duymaz, varlığından bile bihaberdir. İhtiyacın vardır o yoktur, özlersin o yoktur, konuşmak anlatmak istersin o yoktur.

Sen de başlarsın böylece onu görmezden gelmeye, aman boş ver bir de böyle deneyelim belki daha mutlu olurum demeye ( en azından daha az ağlarsın ).  

Arkadaşlarınla çıkarsın, alışverişe gidersin, arada küçük tatil kaçamakları yaparsın ama hep bir yanın yalnızdır, kırıktır.

Yanındayken orada olduğunu fark etmezken, sen uzaktayken artık hiç umuru değildir. Bırak aramasını, bir mesaja razısındır.  

Beklersin çılgına dönersin ona belli etmemek için de ayrı bir çaba harcarsın, işte o çabayı harcarken onunla kim daha umursamaz kavgasına girmişsindir artık.  

Ve bir gün artık seni ben de umursamıyorum, sen kafana göre takıl, aman bana dokunma havasına girdiğin adamın cep telefonu ortadadır.  

Başlarsın karıştırmaya umursamıyorsun sözüm ona gördüğünden yıkılmazsın ya senin için görmen daha iyi olacaktır belki de aklınca.

Gönderilen bir mesaj “Bu akşam buluşalım mı? Özledim seni …”

O an hiç de düşündüğün gibi olmaz yıkılıveririsin, bitersin, kolun kanadın kırılır, çünkü sen bana yaparsan ben de sana yaparım dediğin adama sen bunu yakıştıramazsın.  

Ne kadar kötü davranırsan ben de davranırım diye s.dik yarışına girdiğin adama sen bunu yapamamışsındır, yapamazsın da çünkü onu kendine bile itiraf etmekten çekinsen de seviyorsundur.

İyice deliye dönersin, sinir krizleri geçirir, saldırırsın, hesabını sorduğunda haline bakarak bu yüzden yaptım, sen yaptırdın cümlesiyle kalbinin tam ortasına en ağır şekilde hançeri yersin.

Öyle derin yaralar açılır ki kalbinde, beyninde tedavisi yoktur. Zaman dersin en iyi gelecek ilaç ama o sancılı dönemin sonunda artık kendin değilsindir.  

Cevabını bulamadığın bir soru daha eklenir cevapsızlar bölümüne;  

Sen mi kendini aldatmışsındır, o mu seni aldatmıştır ya da senin aldatılacak hale gelmene o mu neden olmuştur? 

F.

………………..  

Ayşem,  

Bunu yazarken bile içim acıyor, aldatılmış bir bayanın penceresini açtın bize...

Hep mağdur tarafından bakmayı, hep tek yönden bakmayı öğrettiler bize.

Aldatıldıysan sensin haklı olan. Aldatanı yok edelim. Tek yön, hep siyah ya da beyaz…

Renklerimiz bu nedenle evliliklerimizde de, ilişkilerimizde de yok.  

2 kez evlenmiş ve boşanmış biri olarak bildiğim tek şey evlilikler bir müddet sonra bitiyor, birlikte yaşama arzusuna dönüyor. İstersen yaparsın, yaşarsın.  

Ama aldatılmada artık bardak kırılmış, toparlamanın anlamı yok. Bir de eşlerden biri maddiyatlıysa ilk şok yaşamasında vuralım voliyi var.  Olan çocuklara oluyor. Arada evlilik olmasa da olan yine evlatlara…  

B.

…………..  

AMMA DA ÇETREFİLLİ KONU 

Merhabalar Ayşe Hanım, nasılsınız?  

Epey zorlu bir konu, posta kutunuz bu sefer kesin yetersiz kalacaktır. 

Düşüncelerimi sizinle paylaşayım;

Bence aldatma konusu öyle basit bir “senin suçun/ benim suçum” meselesi değil. Çok fazla etkileyeni olan sosyal bir olgu. Hatta suç ve suçlu aramamak lazım. Bir insanın bir başka insana gönlünün kayması, bir başka güzellikten ya da paylaşımdan etkilenmesi nasıl olur da kabahat olarak nitelendirilebilir? 

Güneşin batışını izlemek, dalgaların kumsala vuruşunu dinlemek, karın sessizliğini dinlemek, bunlar ne kadar suç olabilirse, aldatmakla sonuçlanan süreç de o kadar suç sayılabilir.  

Bir de çok büyük bir klişeye cevap vermek isterim; insan nasıl olur da birden fazla kişiyi sevebilir klişesine. Bal gibi de seversin, benim iki oğlum var, ikisini de seviyorum, farklı seviyorum ama birini az birini çok şeklinde değil, eminim sevgim eşit, ikisini de zaten çok seviyorum, bir nevi aşığım çocuklarıma. E çocuklarım için durum böyleyse, iki farklı kadını, birbirlerinden farklı özellikleri olan iki ayrı insanı niye çok sevemeyeyim ki?  

Benim için aldatmak nedir, belki erkek olarak söylemek kolay ama aldatmak yatağa girmek değildir. Yatağa girme fikri beynine ya da kalbine girdiği andır aldatmak. O anda karşındakinin olursun, o anda seversin, o anda diğerinden koparsın zaten, özellikle de kadınlar için.  

Bu durumda yapılabilecek şey nefsine hâkim olmak ve iş sarpa saracaksa kendinizi kaptırmayacak iradeyi gösterebilmek ve kendinizi akışa bırakmamak, kalbinizin götürdüğü yere gitmemek, aklınızın ve vicdanınızın sesini dinlemek.

Peki, ters mantıkla düşünelim, vicdanınızı dinlediniz, peki aldatmamış mı oldunuz? Karnınız aç, yemeği yemediniz, bir müddet sonra açlık gitti ama siz nasılsınız, yemek yemiş halinizle aynı mısınız, yoksa açlık hissetmiyor olsanız dahi, kan şekeriniz hala düşük, enerjiniz ve tahammülünüz hala az mı?  

Bence aldatmak (erkek olduğum için bu şekilde telaffuz ediyorum ama iki cins için de geçerli tabii) karşıma çıkan kadınla yatmak olsaydı bu çok basit olurdu. Neyse sanırım genel olarak algılanan aldatmak bu.

Bununla da ilgili söylemek istediklerim var. Yurt dışında bu durum nasıldır yaşamışlığım yok o yüzden hariçten gazel okumak istemem ama cinsel açıdan birçok şey en azından benim jenerasyonuma kadar tabu sayılırdı (73 doğumluyum), kadınlar kendilerini fasulyeden nimet sanıyor ve daha da kötüsü (tabii ki her kadın her önüne gelen erkekle yatmalı demiyorum ama) seks yapmayı doğal bir olay olarak algılayamıyorlar. Sanki seks sadece erkeklerin istediği ve zevk aldığı bir şey ama seks yapmak için bir kadına ihtiyaç var, kadınlar da istemeye istemeye erkeklerle seks yapıyorlar, kendileri mutlu olmuyor ya da zevk almıyor.

Ya da kısaca seks yapmanın kendileri için de ne kadar zevkli ve gerekli bir ihtiyaç olduğundan haberleri olmadığı gibi, bir de bunu bir mecburiyet, bir zul, eziyet gibi görüyorlar.

Yaş ilerleyip de cinsel açıdan daha serbest kadınlarla ya da seksi ve vücudunu keşfetmiş kadınlarla karşılaşınca ister istemez rotamız şaşıyor. Yabancılarda aldatmak bu kadar kolay değildir sanırım, çünkü yaşanması gerekenleri yaşanması gereken zamanda yaşıyorlar, vücutların en güzel ve formda olduğu zamanlarda seks yapıyorlar, seks yaptıkları için utanç duymuyorlar ve evlenecekleri insanla cinselliğin de dâhil olduğu bir süreç geçirdikten sonra evlenme kararı alıyorlar.

Yani yaşanacak her türlü fiziksel zevk bitiyor, isteyecek bir şey kalmıyor, o anda sen hala zamanını karşındaki ile geçirmek istiyorsan işte karım/ kocam olacak insan bu diyorsun, işte ruh eşim.

Bizde bu tarz heyecanları yaşamak, tabiri caizse “deneme sürüşü yapmak” tabu olduğundan, arabayı aldıktan sonra deniyorsun, memnun kalmazsan yandı gülüm keten helva.  

Sonra öyle dürüst olmak falan kolay mı o kadar, âşık oldun birine, gidip söyleyeceksin eşine öyle mi?

Bu bir ateş gibi, alev aldı mı ille de birisine zarar verir artık o, ille de yakar kül eder bir yerleri.

Hele de kavga gürültü yoksa her şey dört dörtlükse, karımı nasıl üzerim, üzmek ne demek dünyayı başına nasıl yıkarım ya çocuklarım, onları da bölünmüş bir aileye mahkûm etmeye ne hakkım var ama öteki taraftan ben ne olacağım ya da beni seven diğer insan ne olacak?  

Erkekler kurulu düzenini bozmak istemez, erkekler diğer kadınla ilişkiyi yürütebildiği kadar yürütmek ister, erkekler şöyle erkekler böyle, kadınlar da sütten çıkmış ak kaşık. Oysa ne kadar zor bir durum.  

Bu arada adım gibi eminim, zaten aksi eşyanın tabiatına aykırı, kadınlar da en az erkekler kadar aldatıyorlar ama bu dillenmiyor tabii, fakat yaşadıkça tecrübe kazandıkça ve gözlemledikçe bunu anlıyor insan.

Zaten aldatan her erkek hep de bekâr kadınları mı buluyor, kabaca orantılasak evli bir erkek/ kadının eşini aldatması durumunda aldatanın partnerinin %50 oranında evli olduğunu düşünsek bence bir fikir verir zaten.

Karışık mı oldu? Karısını aldatan 100 erkeğe sorsak en azından karılarını aldattıkları kadınların 50’si de evli çıkar (para ile kurulan profesyonel ilişkilerden bahsetmiyorum doğal olarak).  

Benim düşüncelerim bunlar, Allah evli insanın gönlüne o ateşi düşürmesin.  

Bakalım neler çıkacak bu konuyla ilgili.  

Sevgiler. 

H.

……………………. 

Merhaba Ayşe Hanım,  

Aldatma- aldatılma ile ilgili yazdıklarınızı okudum ve ben de bir şeyler yazma gereği hissettim.

Bu aralar git gide unuttuğumuz hatta ve hatta yoksunlaştığımız birtakım erdemlerin olmayışından bu tip olayların sıklığıyla karşı karşıyayız. Bu erdemlerin en başında koşulsuz tahammül gelmektedir.  

Dikkat edin insanlar gün geçtikçe birbirlerine, çevreye ve hayata tahammülsüzleşiyorlar. Tabi bu tahammülsüzleşme durumu en çok evliliklerde görülüyor. 

Yaşadığım çevreye baktığımda biten evliliklerin gerekçeleri gerçekten incir çekirdeğini doldurmayacak türden. Bunları gördüğüm zaman insanlar sırf bu sebepten boşanır mı diyorum. Bunu çevremde gördüğüm olaylara dayanarak yazıyorum.  

Tahammül erdeminin yok sayıldığı bu ortamda doğal olarak, sadakatsizlik kısa yoldan mutlu olma yolları ve bu konuda harcanan zamana bağlı olarak süregelen arayışlar. Tüm bunlar aslında şu çalışmak zorunda olduğumuz hayattan ileri geliyor. İnsanlar sürekli çalışıyor, “Ekmek aslanın ağzında, bir şeyler yapmalıyım” diyor, “rakiplerim çok, onları geçmeliyim” diyor.  

Bir savaşım söz konusu. Hayatın getirdiği yükler, stresler ve sorumluklar güzel erdemlere artık dayanamayacağımızın bir göstergesi oluyor ve insanlar bu doğrultuda git gide bencilleşiyor. Bencilleşince de aldatan, aldatılan, yuva yıkan sıfatlamalar ortaya çıkıyor.  

Size katıldığım bir nokta aldatılanın da aldatan kadar suçlu olduğudur. Aralarındaki tek fark aldatan ile aldatılanın suçlanma oranı. Aldatan %60 ise aldatılan bence % 40 suçludur. Çünkü hiç kimse durduk yere ben eşimi, sevgilimi aldatayım demez (Karakter ve irade sağlamlılığını dikkate alırsak eğer).

Bir düşünmemiz lazım acaba aldatmaya iten şey ne ya da biz aldatılmaya farkında olmadan izin mi verdik göz mü yumduk?

İşte sorduğunuz soruların tüm cevabı bu sorular arasında sıkışmış insani erdemlerde gizli. Bunları bu kadar emin ve rahat yazmamın nedeni çevremde birebir gördüğüm olaylar.

Çevremde buna benzer o kadar çok olay var ki tespit ve gözlemlerimi size aktarmak istedim. Sonuç olarak diyeceğim şey insanları bu tip durumlara iten şey hayatın ta kendisi. Eğer hayattan zevk almayı gerçek anlamda biliyorsak hiçbirimiz bu tip yollara başvurmayız. Onun için çevremize biraz daha duyarlı dikkatli ve sevecen olursak her şey daha güzel olacak.

Lisedeyken fizik hocam hep “Bakmakla görmek arasında bir fark vardır” derdi. Şimdilerde bu cümlenin ne kadar doğru olduğunun farkındayım.

Kendinize çok iyi bakın Ayşe Hanım.  

NOT: Şu anda size iş yerinden yazmaktayım olur da yazımı yayınlarsanız ismimi vermezseniz çok sevinirim. Kızınıza da başarılar dilerim.   

ALDATANDA DA ALDATILANDA DA; HEPİMİZDE VAR HATA 

Yok Ayşe Hanım.

Bu sefer ben sizin gibi düşünmüyorum, aldatmanın bana göre hiç oluru yok.


Ha aldatmayı düşünmekten bahsetmiyorum ama sadece aldatmaktan söz ediyorum. Tamam, evlilik artık sana bir şeyler vermiyor olabilir, tamam başka birisi ilgini çekmeye başlayabilir ama ben olsam böyle bir durumda diğer taraf için harekete geçmeden önce, eşime bu işin yürümediğini ve ayrılmak istediğimi söyler, öyle devam ederdim yoluma.  

Olması gereken de bu değil mi? Yoksa haklısınız, eğer iki kişi arasında sorun varsa zaten tek taraflı olamaz, imkânsız.

Ya doğrular örtüşmüyordur, ya beklentiler ama bildiğim tek gerçek var o da aldatmak hiç kimseye haklılık getirmez.  Tam tersi haklıyken haksız duruma sokar. 

Bahsettiğimiz evlilik bir de. Öyle kafana göre, Ama o bunu bunu yapmıyor, öyle davranıyor, böyle yapıyor... Eee ben de ne yapayım, aldattım işte” durumu olamaz, olmamalı.

Ne kadar kötü olursa olsun, karşındaki bir zamanlar sevdiğin, âşık olduğun insan, onu da geçtim karşında ki duyguları olan bir insan, bu dünyada kimsenin kimseyi bile bile üzmeye hakkı var mı? Olabilir mi?

Söylersin dürüstçe hiç bir şeye başlamadan önce, yürütemediğini bu evliliği, delikanlıca açıklarsın, sonra da döner hayatına kiminle ne yaşarsan yaşarsın. Ne karşındakinin gururunu incitirsin, ne de kendini yalancı, güvensiz insan durumuna sokarsın.

Zaten hiç anlamam neden her şeyin bir çözümü varken, biz insanlar hep çözümsüzü, zor olanı, yanlış olanı tercih ederiz? Neden birbirimizin hayatını hep zora sokarız?  

Esra

………. 

Sevgili Ayşe’m,  

Öncelikle aldatma konusunu kendi örneğinizle birlikte pek bir güzel yazmışsınız. Kutlarım. 

Her şeye karşın; Âdem babamız ve Havva anamızla başlayan aldatma ve ayartma fiili insanlar ve insanlık var olduğu sürece hep hayat bulacaktır. Sonuçları ne kadar acı ve acımasız olursa olsun; sonuç değişmeyecektir.  

Zira bu insanın yaradılışında vardır ve hep de var olacaktır. Nasıl ki bir şekilde tarlaya çıkan tohum koşullara bağlı olarak toprağı deler ve yeryüzüne çıkarsa bu da o şekilde yaşanmaya devam edecektir.  

Burada birilerinin haklı diğerinin de haksız olmasının da çok da bir önemi yoktur. Nitekim bu durum her toplumda fark gözetmeksizin yaşanmaktadır. Kadının taşlanarak öldürülmesi bile sonucu değiştirmemektedir. Bütün bunlara karşın bu işin her bakımdan kişiliklerini geliştirmiş kadın ve erkeklerden bazıları analarının, babalarının, ailelerinin, dünyaya getirdikleri çocuklarının kendi eylemlerinden zarar görmemeleri için bu fiili işlemeyen ya da çok dikkatli bir şekilde işleyenler olabilir.

Bunların da sayıları ne yazık ki çok değildir. Her şey bir yana uygarlığın bir gereği olarak herkesin en azından kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkalarına yapmaması gerekir.

Hele hele masum çocuklarını düşünmelidir. Onların kişiliklerinin gelişimine daha yolun başında ket vurmamalıdırlar. Bu bile bu eylemin oluşmasını engellemeyecektir. Kırılıp dökülmeler de devam edip gidecektir. Bu duygularla sevgili Ayşe’mi çok çok öperim.  

S.

…………………

ALDATAN DA ALDATILAN DA  

Günaydın Ayşe’m    

Seni kendime öyle yakın buluyorum ki benden yaşça büyük olmana rağmen içimden böyle geldi.

Benim gibisin içindeki dışında, heyecanlı, keyifli, delisin. Bu yüzden seviyorum seni ve yazılarını.  

Aldatan mı aldatılan mı?

Bence kabahat ikisinde de var ama öncelikli suçlu ALDATILAN bence. Neden mi?

Aldatan aradığı, istediği duyguları, heyecanı, şefkati, sıcaklığı bulamadığından gidiyor.

Üstelik giderken öyle bağıra bağıra gidiyor ki karşı taraf da kendine, kendi dünyasına öyle düşmüş ki bu bağırışları, yakarışları inan hiç duymuyor.

Ben bağırıyorum, çırpınıyorum, sevgi istiyorum, güven, şefkat istiyorum, kollarında huzuru bulmak istiyorum diyorum ama dedim ya kendine öyle düşmüş ki beni kimseler duymuyor.  

Ve gidiyorum.

Kadınlar daima bekler. Hiç bir kadın kolay gitmez gidemez.

İçinde fırtınalar kopar. Kavgalar yaşar. Kendi dünyasına çekilir ve gitmemek için direnir.

Aradığını gerçekten bulduğuna inandığında da gider.

Ben de gitmek istemiyorum ve kavga ediyorum hala kendimle.

Bakalım giden mi kazanacak yoksa kalan mı? 

RUMUZ: huzur  

Kocaman sevgiler

(mail adresim gözükmesin, adımı da yazmak istemiyorum anlayışına teşekkür ederim .)  

…………………….

Yok abla ya, ne olursa olsun aldatılmak kabullenilebilir bir durum değil bence.

Yani başıma gelmedi Allah’a şükür ama annem babam arasında yasandı. Çok kötü

Evet, annemde de var hatalar, o konuyu inkâr edemem ama aldatmak salak yerine konmak hazmedilir gibi bir şey değil.  

Olmuyor desin, bu şekilde sürdüremiyorum desin. Zaten karşı taraf ya kendisini düzeltir ya da evliliğini çoktan kafasından sildiği için aynı kalır, boşanırlar. 

Bekara koca boşamak kolay, başına gelince öyle olmuyor işte diyorlar ama bilmiyorum.

Hanı derler ya olsun ben bir kerelik affedeyim evliliğimi kurtarayım çoluğum çocuğum var Yanlış, bence affedersen bir daha hatta üstüne bir daha bir daha aldatılmaya mahkûmmuşsun gibi.

Büyük de konuşmak istemiyorum hep başıma gelir çünkü. Allah korusun en korktuğum şeydir aldatılmak.

Eğer öyle bir şey olursa affedemem hatta adam yerine koyup konuşmam bile malı mülkü de onun olsun, çıksın gitsin bir an önce hayatımdan derim.   

Başka bir kadın ya da erkek çözüm değil. Evine döndüğünde yine aynı kadın- adam karşında olacak.  

Biraz da aldatan kişinin insanlığına kalmış bir durum bence. Eşine bakarken göz göze geldiğinde hiç mi rahatsızlık hissetmiyorlar acaba?  

M.

……………….


Günaydın Ayşe Hanım,  

Yazınızı okurken babamın annemi aldatması geldi aklıma, babam çok yakışıklı bir emniyet mensubuydu, annem ise tipik bir Karadeniz ev kadını. Sürekli hamile ya da bebekli bir kadın, çünkü 8 tane çocuk yaptı.

Bu arada baba ihmal edildi tabi ki. Çocuklarına çok düşkün olan annem evin kalabalığı ve patırtısı içinde babamı neredeyse unuttu diyebilirim.

Babam başka bir kadın ile olan ilişkisi ile bize çok zor bir ergenlik ve gençlik yaşattı. 

Annem ve babam 50 yıllık evli ama annem ne zaman fırsatını bulsa babamın suçunu mutlaka yüzüne vurur. İyi ki ayrılmamışlar, ben ikisini de çok seviyorum.

Sevgiler

C.

………………. 

Aldatmak 

Sevgili Ayşe Hanım yayınlarsan sevinirim. 

Ayşe Hanımcığım günaydın

Her Migros’a alışverişe gittiğimde aklıma siz geliyorsunuz ki ben başka bir yerden alışveriş etmediğim için sık sık aklımdasınız demektir.  

Aldatma ile ilgili yaşadığım acı tecrübeyi daha önce anlatmıştım. Ama bugünkü yazınıza katılmıyorum. Aldatmak insanın karakterini gösteriyor bence, aynı zamanda da kendine saygısını.  

Kendine saygısı olmayan insanın başkalarına hiç saygısı yoktur. Saygısız insanların da toplumda yeri yoktur. Hiç kimse aldatmayı hak etmez.  

Eşinle anlaşamıyor musun, artık fikir ayrılığına mı düştünüz veya sebep her neyse konuşursun, konuşmakla halledemiyorsan -ki bizim erkeklerimiz maalesef doğru iletişimden uzaklar, her zaman sorunlardan kaçmayı yeğlerler ki aldatmaların ana sebeplerinden biridir bu kaçış – ayrılma kararı alırsın, ayrılırsın sonra kiminle ne halt edersen et.

Ama yook öyle istemezler, evdeki bulgurdan olmadan Dimyat’a pirince gitmek isterler, sebep ne? Bencil olmaları tabii ki. Ben kendimi düzelteyim, başka bir kadın beni tanımadığı için bir halt zannettiği için pışpışlasın, keyfini süreyim, sonra eve gidip odunluğa devam edeyim.  

Ama evdekinin hali nicedir, o beni ilgilendirmez. Bu tamamen bencillik ve ahlaksızlıktır. Dediğim gibi hiç kimse bu durumu hak etmez. Boşuna aldatılan taraf kendini suçlamasın.

Mesela benim hikâyemde kocamın beni aldattığı kadın da evliydi. O kadının kocasını bulup konuştum ben, adamcağız şehir dışında ekmek parası peşinde bedeniyle çalışan, gencecik, adam gibi adamdı.  

Kocasından kat be kat yaşlı bir erkekle hem karşı tarafın karısını hem kocanı aldatmak ahlaksızlık değil de nedir, söyler misiniz?  

Kısacası diyorum ki “ SEVMEK DE MERTLİK DE YÜREK İSTER, ALDATMAK DEĞİL”

N.  

………………… 

NOT: Bundan böyle karikatürlerimizi Caner Aydın çizecek. 

Caner Aydın 25 yaşında, liseden sonra profesyonel olarak 7 yıl boyunca Kemik, Lombak ve Penguen dergilerinde çizerlik yapmış, halen Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde heykel bölümünde okuyan bir arkadaşımız.
Karikatür dışında Kamuran Süner'in (Geniş Aile, Yerden Yüksek) yanında asistan yazar olarak çalışıyor.

Yazarın Tüm Yazıları