Al abi, hepsi senin olsun

Çınar ağacının altında oturuyoruz; o mu bizi koruyor, biz mi onu bilemiyoruz; öyle bir zaman akışı.

Haberin Devamı

Üstündeki tişörte “Çapulcuyum, satılmışım, hainim, bir tek sen değilim” yazmış arkadaş iki gaz bombası arası soluklandığımız anda “Çöpünüz var mı?” diye soruyor.
Böyle tatlı, böyle sakince...

*

Çınar ağacının gölgesinde kendimizce çok anlaşılan bir dilde kurduğumuz cümleler, yağan gaz bombaları arasında cesurlaşan seslerimiz, yanımızdan arkadaşlarının kucağında kanlar içinde “Revire... Yol açın!” diye geçip giden yaralılar, yalanlar ve riyalar içinde tutunmaya çalıştığımız gerçeklik ellerimizden kayıveriyor bazen.
Koluma bakıyorum. Siyah, gazlı kalemle “AB +” yazılı.
Her şey manasızlaşıyor.
Kafalarda dayanışma neticesinde elde edilmiş baretlerle minik lego avatarlarına benziyoruz ve o gaz, toz içinde bu halimize gülebiliyoruz hâlâ.
İşportadan alınmış yüzücü gözlüklerimiz, üstümüze biteviye çöken gaz bulutu karşısında kendine bile hayrı dokunmayacak olsa da güvendiğimiz kâğıt maskelerimiz, tuttuğumuz takımın atkısı gibi küçük umut kaynaklarımız koruyacak sanıyoruz bizi bu dinmez hışım karşısında.
Birbirimizi tanıyabiliyoruz artık o gaz maskelerinin, fularların, aslında hiç takmayacağımız/takmadığımız gözlüklerin ardında; bu da gülümsetebiliyor bizi.

*

Dedikodular birer sansar, bir telefondan diğerine atlar; itibar etmemeye çalışıyoruz:
“Kesinlikle bu gece parka yürüyeceklermiş, bizi yaka paça atacaklarmış...”
“Plastik mermi diyorlarmış...”
“İstiklal Caddesi kapalı, bahtımız da karaymış abiler...”
“Elmadağ-Harbiye hattı açık, polis mutedil dalgalıymış...”
“Vali konuşur, hakikat susarmış...”

*

Merakla ve çoğunlukla ağlayarak arayan anneler, ablalar, abiler, kardeşler, sevgililere “Şarj canavarları” diyen arkadaşa gülerken aramızdaki marjinali dövmesinden tespit edip “Sen git abi, işler öyle düzelecek bence” diyecek kadar moralimiz var ama...
Ve ama “Boom, güüm!” sesleri arasında kayboluveriyor kahkahalar.
“Sakin olun... Yol verin... Gözünüzü açın lütfen ve şu solüsyonu sıkın... Düşmeyin, düşeni kaldırın... Yüzünü yıkamaya gitti, merak etme teyze sakın...”

*

İmkânsız bir aşk hissiyle boğuşuyoruz bir yandan.
Yalancılar, öfkeliler, kindarlar, sesi sadece hâkim olana ayarlılar, oy devşirme hesabına tutulmuşlar, ekrandaki suretine tutsak düşmüşler arasından geçip gaza ve suya ve toza ve yalanlara bulanıyoruz.
Büyük ciddiyet sahibi insan afra tafrasıyla çözümlemeler, analizler, tespitler, çıkarımlar, senaryolar yazanlar/söyleyenler yok yanımızda.
Çınar ağacının altında birbirimize ve hiç unutmayacağımız bir ana tutunuyoruz.
Kolumdaki yazı, kafamda durduğuna inanamadığım ve bir yandan komik bulduğum barete dolanmış “Tek Yumruk” atkısı, yıllardır tanıdığım dostumun buğulanan havuz gözlüğü, o gözlüğün ardındaki endişeli bakış beni tüketiyor.
Anlaşılamamak, yalana koşulmak, bu şiddet, bu öfke, bu hayat...
Al abi, hepsi senin olsun.
Ihlamurun da,
arıların da, yalanların da, mitinglerin de,
umutlarımız da...
Hepsi senin, hepsi
senin artık.

Yazarın Tüm Yazıları