AKP zirvesinde çatlak belirtisi mi?

DERYA Sazak’ın Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile yaptığı röportaj dün Milliyet Gazetesi’nde yayımlandı.

Gül’ün sözlerini okurken cumhurbaşkanlığı seçimi konusunun, AKP zirvesinde bir krize değilse bile ciddi bir tartışmaya dönüşebileceğinin ipuçları olduğunu düşündüm.

Gül, "Sayın Başbakan ile konuştuk. Tayyip Bey’e aday olmasını, sonuna kadar da arkasında olacağımı söyledim. Kendisi icraatın başında kalmayı tercih etti. Parti teşkilatları, anketler ve grubumuzun isteği üzerine adaylığım açıklandı" diyor.

Bu sözleri şöyle okuyorum: "Benim adaylığıma Başbakan değil parti teşkilatı karar verdi. Bu yüzden de adaylığım devam ediyor."

Başbakan’ın son günlerde çok sık tekrarladığı, "Cumhurbaşkanını yeni Meclis seçecek. Adayın kim olacağına yeni Meclis’in yapısına göre karar vereceğiz ve bir listeyle liderleri dolaşıp uzlaşma arayacağız" sözleri ile Abdullah Gül’ün bu bakışı arasında önemli bir farklılık olduğunu düşünüyorum.

Gül’ün, "Halkın bize desteği artarsa, o zaman herkes demokrasiye saygı göstermeli" sözlerinin de üzerinde durmak gerek.

Bu sözler, AKP’deki oy artışı durumunda Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı konusunda ısrarlı olacağının ipucunu veriyor diye düşünüyorum. Bu da Başbakan’ın "uzlaşma arayacağız" sözlerine karşı üstü kapalı bir yanıt gibi geliyor bana.

Belki yanılıyorum ama siyasi ayrılıklar genellikle görüşler arasındaki böyle nüanslarla başlar. Bunca yıllık gazetecilik yaşamımda öğrendiğim şeylerden biri de bu.

Dikkatinizi çekeyim istedim.

’Kuşku’ yargıya güveni sarsar

TASARRUF Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) Sabah ve ATV’yi yayımlayan şirketlere el koyması kararına karşı yapılan itirazda İstanbul 6. İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma isteminin reddine karar vermişti.

Daha sonra Turgay Ciner, İstanbul Bölge İdari Mahkemesi’nde bu karara itiraz etti ve mahkeme de yürütmeyi durdurma kararı verdi.

Bu karmaşık hukuki sürecin nasıl sonuçlanacağına ilişkin değişik idare hukuku uzmanlarıyla konuştum.

Bir hukukçu, kararda ilginç bulduğu iki noktaya işaret etti.

Bunlardan biri, 6. İdare Mahkemesi’nde görülen davada, TMSF ve davacı beyanlarında hiç belirtilmeyen bir hususun Bölge İdare Mahkemesi kararında yer alması ile ilgili bir durum.

Kararda şöyle bir ifade var: "... bir diğer yabancı yatırımcının ise ayrıntılı inceleme yapıldıktan sonra gerektiğinde fiyat indirme özgürlüğü talep ettiği..."

Mahkemenin bu bilgiye hangi soruşturma sonucu ulaştığı, davacı ve davalı tarafından hiç dile getirilmeyen bu bilginin karara nasıl olup da girebildiği gerçek bir sır niteliği taşıyor.

Öte yandan mahkeme kararında, "Turgay Ciner’e ait Merkez Grubu’nun TMSF ile imzaladığı protokoldeki yükümlülüklerinin yerine getirilmediğine ilişkin bir tespit dosyada sunulamamakta" deniliyor.

Oysa bu yükümlülüklerden bazılarının yerine getirilmediğine ilişkin belgeler dava dosyasında yer alıyor.

Çok karmaşık davalarda yıllarca deneyim kazanmış yargıçların, avukatların ilk bakışta fark edebildikleri bu noktaları atlamış olmasını oldukça yadırgadığımı belirteyim.

Elbette yargı kararlarına herkesin saygı duyması gerekiyor.

Ancak yargıçların kararlarını oluştururken, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde davranmaları gerektiğini de unutmamak gerek.


Kamuoyunun dikkatle izlediği bir davada buna dikkat edilmemiş olması, her şeyden önce yargının güvenilirliğine zarar veriyor.

Ben kendime kefilim!

GAZETELER, her seçim döneminde muhabir ve yazarlarını seçim bölgelerine göndererek "halkın nabzını" tutuyorlar.

Oldukça pahalıya mal olacağı için de sadece büyük gazetelerin altından kalkabilecekleri bir gazetecilik faaliyeti bu.

Tempo Dergisi, bu haftaki sayısında bu seçim gezilerinin sonucunda gazetecilerin ulaştıkları sonucu bir araya getiriyor.

Gazetecilerin vardıkları sonuçlar ile özellikle Başbakan’ın sıkça gündeme getirdiği araştırmalar arasında önemli farklar var.

Dün Ertuğrul Özkök, Hürriyet’te yayımlanan bu izlenimlere hiç karışmadığını ve hepimizi özgür bıraktığını söylüyor ki doğru.

Bu tür izlenimlerin nasıl yazıldığını bilme durumunda olmayan okuyucular için bir açıklama yapayım.

Gazeteci, gittiği seçim çevresinde kanaat önderleri, parti yöneticileri ile konuşur. Çarşıyı pazarı gezer, çok sayıda insanla temas eden esnafın izlenimlerini öğrenmeye çalışır. Sayıları bir sosyolojik araştırma için anlamlı olmasa da vatandaşın görüşlerini alır.

Ve bunların sonucunda objektif bir değerlendirme yapması beklenir. Ama unutmayın ki gazeteci de insandır ve ağzı daha iyi laf yapanlardan etkilenmesi de olasıdır.

Gazeteciler yıllar içinde tecrübe kazandıkça bu tür tehlikelerden uzak durmayı da öğrenirler. Zaten gazetelerin, bu tür izlenim yazması için görevlendireceği gazeteciler de böyle tecrübeliler arasından seçilirler.

Bu nedenle ben en azından kendime kefilim. Seçimden sonra Antalya için yaptığım tahminin tutup tutmadığını da göreceğim.

Ve şunu da dikkatinize sunmak isterim: Bundan önceki seçimlerde, seçim sonuçları ile bu tür izlenimler arasında önemli farklılıklar olmadı.

Bakalım bu sefer de hep birlikte iyi bir sınav vermiş olacak mıyız?
Yazarın Tüm Yazıları