Akıl, öfkeli baştan kaçar!

"Hafız-ul lisan, selamet ul-insan!"

Yukarıdaki cümleyi Başbakan Erdoğan’ın anlaması için özellikle eski dilde yazdım. Çünkü o yaşamda da, anlayışta da, dilde de eskiye hayran!

Cümle "Dilini tutması, insanın selametidir, esenliğe kavuşmasıdır" anlamına geliyor.

Keşke Tayyip Bey de söylemlerine özen gösterip dilini tutabilse... Keşke "Ananı al da git" gibi zarif laflardan sonra şimdi de, muhalif yazarları ülkeden kovmasa...

Anayasa ona hiçbir vatandaşı Türkiye’den atma imkánı vermiyor. Türkiye Cumhuriyeti hiç kimsenin babasının çiftliği değil... Değil ama bakarsınız Tayyip Bey Anayasa’yı da dilediği şekilde değiştiriverir. Nasıl olsa Meclis’te ona destek partiler de var!

Ülkenin tek hákimi olan Osmanlı padişahları bile böyle davranmamışlardı!

Bekir Coşkun geçen hafta içinde:

"Abdullah Gül benim cumhurbaşkanım olamaz" diye yazmıştı.

Vay sen misin böyle yazan? Tayyip Bey, pazartesi akşamı televizyonda Uğur Dündar ile yaptığı söyleşi sırasında açtı ağzını, yumdu gözünü:

"Bazıları çıkıp, Abdullah Gül benim cumhurbaşkanım olamaz gibi ifadeler kullanıyor. Maalesef edep adap bilmeyenler var. Onu diyebilen insanın önce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkması lazım. Git, nerede, kimi istiyorsan seç. Cumhurbaşkanı hepimizin cumhurbaşkanıdır. Sen bu kurumun başını reddedemezsin!"

Bu sert ifadeler "dediğim dedik" otokratik bir liderlik anlayışını sergiliyor. Oysa aynı Recep Tayyip Bey, 22 Temmuz akşamı millete şöyle seslenmişti:

"Kime oy vermiş olursanız olun, oylarınız bizim için değerlidir. Tercihlerinize saygı duyuyoruz. Türkiye’yi bir bütün olarak kucaklayacağız"

Tayyip Bey bir öyle, bir böyle... Buyurun, bu çelişkiyi çözün bakalım...

* * *

Bekir Coşkun, Abdullah Gül’e güvenmiyor.

Doğrusunu isterseniz, biz de güvenmiyoruz. Neden?

Karısının türbanı için Türkiye Cumhuriyeti’ni Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne şikáyet ederek mahkûmiyet kararı verilmesini isteyen, çeşitli dönemlerde Atatürk devrimlerine ve laik cumhuriyete karşı çıkan, dinci bir devlet yönetimi arzuladığını her fırsatta ifade eden bir kişiye nasıl güvenebiliriz ki?

Gelelim Tayyip Bey’e...

Hani hoşgörülü olacaktı?

Hani özgürlükçüydü?

Hani oy vermeyenler de dahil, herkesi kucaklayacaktı?

Hani demokrat olacaktı?

Recep Tayyip Bey, son söylemleriyle kendi kendisini yalanlıyor ve ona "tramvay demokratı" diyenleri haklı çıkartıyor.

Hani Başbakan olmadan önceki bir tarihte "Demokrasi bizim için amaç değil araçtır, varacağınız yere geldikten sonra inilecek bir tramvaydır" gibisinden müthiş bir laf etmişti. Aradan yıllar geçtikten sonra da "Biz değiştik" filan gibi sözlerle bunu tevile çalışmıştı. Meğerse fazla değişmemiş...

Sayın Başbakan’a özetle şunu söylememiz gerekiyor:

"Dil var bal getirir, dil var kavga getirir. Akıl, öfkeli baştan kaçar, hatalara yol açar.

Türkiye’de gerçekten demokrasi varsa, yazarların düşüncelerini özgürce ifade edebilmelerini savunmak, Bekir Coşkun’un ve onun gibi düşünenlerin fikirlerine de tahammül etmek zorundasınız.

Size oy vermeyen yüzde 53’ü de ülkeden atacak mısınız?

Sertlik ve öfke çıkar yol değildir. Keskin sirke küpüne zarar verir!"
Yazarın Tüm Yazıları