Akil bir Avrupalı siyasetçiden anayasa mesajları

Washington
“TANIMI gereği anayasa zaten konsensüstür...”

Önceki gün Washington’un en saygın düşünce kuruluşlarından (think tank) The Brookings Institution’da düzenlenen geleneksel Sakıp Sabancı Konferansları’nın bu yılki konuğu Javier Solana’nın Türkiye’de seçim sonrası döneme bakışındaki en kritik mesajlardan biri bu ifadede yatıyordu.
TÜRKİYE İÇİN ÖNEMLİ AN
Solana, son 35 yıl içinde Avrupa tarihine damgasını vurmuş en önemli devlet adamlarından biri. İspanya’da demokrasiye geçiş döneminde oynadığı rolün yanı sıra sonrasında NATO Genel Sekreteri ve ardından AB Dış Politika ve Güvenlik Temsilcisi olarak tarihi kararlara imza attı.
İspanya’da Franco dönemi sonrasında yeni sivil anayasanın hazırlanmasında da görev üstlenen Solana, Türkiye’ye dönük mesajlarını verirken sıkça kendi tecrübesine atıf yaparak konuştu, yeni döneme ilişkin öncelikli beklentisini yeni anayasanın yazımına verdi, “Bu Türkiye için önemli bir andır” dedi.
Solana yeni anayasa için konsensüs (mutabakat) ihtiyacını vurgularken, Türkiye’deki siyasi aktörlerin seçimden sonra yeni anayasaya bu yönde bir uzlaşı arayışıyla mı yöneleceklerini, yoksa hükümetin geçen sonbaharda yaptığı gibi kendi hazırladığı tek taraflı metni TBMM’den geçirip referanduma götürme yöntemine mi başvuracağını bu aşamada bilmiyoruz.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin seçim beyannamesinde sivil anayasanın konsensüsle yapılacağı yolundaki vaadine karşılık, burada belirleyici faktör sandıktan çıkacak sonuç olacak. İktidar partisinin TBMM’de 330-367 aralığında kalan bir sonuç alması halinde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir kez daha referanduma gitme kartını ele geçirmiş olacak.
Erdoğan’ın 330 eşiğinin altına inmesi ise yeni anayasa için konsensüs arayışını zorunlu hale getirecek. Yani Solana’nın önerdiği yöntem zaten kaçınılmaz hale gelecek.
-‘GEÇMİŞE DEĞİL GELECEĞE BAKMAK İSTEDİK’-
Solana’nın açıklamaları, görmüş geçirmiş bir devlet adamının felsefi bakışının izlerini taşıyordu. Bu bağlamda, Türkiye’nin durumunun farklı olduğunu söylemekle birlikte, İspanya’da demokrasinin inşası sürecinde Franko dönemi için çıkarılan affı hatırlatması ilginçti. Solana, “Yeni bir sayfa açmak için geçmişe değil geleceğe bakmak istedik” diye konuştu.
Bu değerlendirmesini yaparken, mealen “Yalnızca dünün, bugünün değil, yarının da bugünden bilemediğimiz düşmanları vardır. Politikacılara düşen, dünün değil, yarının düşmanlarına bakmak, yarını medeni kılmaktır” şeklindeki sözleri, geçmişin hesaplaşması içinde kilitlenmenin yarının kaybedilmesine yol açabileceği mesajını içeriyordu.
WASHINGTON’DA MERAK EDİLENLER
Sakıp Sabancı konferansı için Washington’a yaptığımız ziyaret, kısa süreli de olsa buradaki muhtelif düşünce kuruluşlarının Türkiye’yi izleyen temsilcilerinin nabzını tutmamıza da imkân yarattı. Bu çerçevede edindiğimiz şu gözlemleri aktarabiliriz:
- Ortadoğu’da başlayan değişimin ve reform hareketlerinin Türkiye’nin son dönemde bölgede oynadığı yüksek profilli rolü nasıl etkileyeceği sorusuna yanıt aranıyor. Başbakan Erdoğan’ın Libya karşısındaki politikasının gecikmeli olarak şekillenmesi ve Suriye karşısında genelde sessiz kalınmasına sıkça dikkat çekiliyor. Mısır’ın, son El Fetih-Hamas anlaşmasında kilit bir rol oynamasının da gösterdiği gibi bölgede yeniden ön plana çıkmasının, Türkiye’nin rolüne nasıl yansıyacağı da merak konusu. “Türkiye aslında Mısır’ın boşalttığı alanı doldurmuştu, Mısır şimdi geri dönüyor” görüşüne rastlamak mümkün.
Ve Türkiye bölge için rol modeli olacaksa, otoriterliğe kaymadan gerçek bir demokrasi yörüngesinde kalmasının gerektiği vurgulanıyor. Bu arada Ankara’daki hükümete dönük olarak “seçilmiş otoritercilik” nitelemesini Washington’da bir Amerikalı Türkiye uzmanının ağzından duymak ilginçti.
Bu da bizi yazının başındaki temaya getiriyor. Solana’nın da işaret ettiği gibi Türkiye’nin bir mutabakat anayasasına yönelmesi, Batı dünyasında Türkiye’deki demokrasinin durumu konusunda belirmekte olan kaygıların, soru işaretlerinin ortadan kalkmasına da yardımcı olacaktır.
Yazarın Tüm Yazıları