Akcan reddediyor

BAYINDIRLIK ve İskan Bakanı Prof. Dr. Abdülkadir Akcan, Devlet İhale Kanunu ile ilgili yazılarımıza yeni bir açıklama daha gönderdi.

‘‘İhale Kanunu Bağımsız Olmadı’’ (1.1.2002) başlıklı yazımızdaki iddialar üzerine tasarının Maliye ve Bayındırlık Bakanlıkları'nca birlikte hazırlandığını; önce TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda daha sonra Bayındırlık, İmar Ulaştırma ve Turizm komisyonlarında görüşülerek kabul edildiğini belirtti.

Bakan daha sonra şunları söyledi: ‘‘Tasarıda; uluslararası ihale mevzuatına uyum sağlamak üzere, kamu tüzel kişiliğine haiz, idari ve mali özerkliğe sahip bir kurumun kurulması öngörülmüş olup, bu kapsamda hazırlanan tasarının Kamu İhale Kurumu başlıklı 53. maddesinde ‘‘Kurumun ilişkisi olduğu Bakanlık Maliye Bakanlığı'dır. Kurumun Merkezi Ankara'dır’’ denilmektedir.

Kanun maddesi gerek Plan ve Bütçe Komisyonu'nda ve gerekse Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu'nda değiştirilmeden, TBMM'ye sevk edildiği şekliyle aynen kabul edilmiş olup, Kamu İhale Kurumu'nun Bakanlığıma bağlanması söz konusu değildir.

Ayrıca köşe yazınızda; ‘Devlet İhale Yasa Tasarısı'nın Plan Bütçe Komisyonu'ndaki görüşmelerinde yaşanan rezaletleri... Bazı müteahhitlerin milletvekilleriyle yaptığı pazarlıkları... MHP'lilerin sanki benim kanunum diyen tavırları’’ ifadelerinizin gerçeği yansıtmadığı, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun ve ses bantlarının incelenmesinden görülecektir. Bu hususu bir bakan olarak değil, Plan ve Bütçe Komisyonu’nun eski bir üyesi ve milletvekili olarak kabul etmem mümkün değildir. Resmi kayıtlar mevcut iken ve kaynak olarak gösterilmesi gerekirken, dostunuzun anlattığı gerçek dışı söylentilere itibar edilmesinin kamuoyunu oluşturanlar tarafından yadırganacağı endişesi taşımaktayım.

Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu'nda sektörle ilgili sivil toplum örgütünü temsilen gelenlerin kanun ile ilgili konuşmaları dinlemiş olup, hiçbir müteahhit ile görüşme yapılmamıştır. Milletvekillerine yapılan bu yakıştırma parlamenter sistemi rencide edicidir. Komisyonda verilen önergeler tamamen Plan ve Bütçe Komisyonu'nda tasarı ele alınırken ve maddeler teker teker görüşülürken çoğu oy birliği ile alınan kararlar ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu'na yapılması karar verilen öneriler doğrultusunda hazırlanmış olup, yapılan öneriler Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu'nca da uygun görülmüş olduğundan kanunda yapılan düzeltmelere karşı çıkılması ne benim ne de Maliye ve Bayındırlık Bakanlığı bürokratlarının haddine değildir.''

Bakan yazımızın gerçekleri yansıtmadığını öne sürüyor. Biz bu konudaki tartışmalara devam edeceğiz.

Devlet Kızılay mı banka kurtarıyor


İSTANBUL'dan Zekai Çorapçı, ‘‘Serbest ekonomi demek, özel sektörün kendi ayakları üzerinde durması olayıdır. 65 milyonun cebinden alıp 'mali yapısı bozulmuş' bankaların kasasına koyma kararı neyin nesidir?’’ diye soruyor:

‘‘Eğer bu bankaları kurtaracaksanız, neden 1935'te Atatürk'ün kurduğu Etibank ve Sümerbank'ı özelleştirdiniz? Olmadı tekrar devletin himayesine alındı ve kapandı, yok oldu. Sermayesi az olan bankalar, diğer bankalarla evlendirilir. Devlet 65 milyonun cebinden para aktarmaz. Vatandaş zaten zorda.

İsrafa bir örnek daha...

1977 yılını hatırlıyorum; apartmanımızda linyit kömürü yanıyordu. Ucuz ve temiz diye fuel-oile dönüldü. Kazan brulör değiştirildi. Sonra fuel-oil öyle pahalılandı ki tekrar kömüre dönüldü. Sonra da doğalgaza... Geçen yıl 50 milyon ödeyenin faturası 150 milyona çıktı.

Yaz boz; bilgisiz ve önünü göremeyen idarecilerin işi.

Bazı belediyelerin kaldırımları Çin'den gelen taşlarla değiştiriliyor. Yazık. Bu hayali zenginlik 'borç zenginliği'dir.

200 milyar $ iç ve dış borcumuz oldu. Borç yiğidin kamçısı olamaz. Bu borçlara imza atanlar acaba kendi şahsi borcu olsa imza atarlar mı? At imzayı torunların ödesin. Bor istemiyoruz. Kişilikli yaşamak istiyoruz.

STÖ nerede?


GANDİ ‘‘duruşum mesajımdır’’ der.Türkiye, tıkanan bir menfezde kendisine çıkış yolu arıyor.

Biraz irkilerek sorarsak; arıyor mu?

Güven kaybı sadece siyasi kurumlara yönelmekle kalmamış, sorun çözme iddiasındaki diğer toplumsal kurum ve örgütlere yansımıştır.

Çıkmaz sokakta adeta ön aydınlatıcı, bağımsız irade kullanabilen, kendi ayakları üzerinde yürüyebilen, uyarıcı ve sorgulayıcı olması gereken Sivil Toplum Örgütleri'nin bugün sadece 'kendi kendinden ibaret' yapay bir 'tepki'ci noktada kilitlenmeleri ülkemiz adına umutsuz bir durumdur.

Türkiye'de 2700 vakıf, 50.000 dernek ve 1200 sendika, meslek odası ve diğer kuruluşlar bulunuyor.

STÖ'ler, toplumsal taleplere karşı duyarsız kalmamalıdır. Her türlü demokratik, tepkiye ve baskıcı, bastırıcı, yasakçı dayatmalara karşı özgürleşme ve örgütlenmenin anahtarı olmalıdırlar. Ahlak ve moral koynağı olmalı, toplumun önü açılmalıdır.

Bizzat eylemin içinde konuşan, sorgulayan ve sonuç alan bir Sivil Toplum Örgütü; ülkemizin özgürlük ve örgütlülük katsayısını yükseltecektir.

Yusuf ENGİN-ANKARA

İzgü'ye soru


'MECLİS çalışanları' imzasıyla gelen notu, TBMM Başkanı Ömer İzgü'ye aktarıyoruz:

‘‘Vakıflar Bankası'nın, TBMM içerisindeki banka bürosunu büyük bir cesaretle soyan kişi veya kişilerin yakalanması ile ilgili bugüne kadar hiçbir açıklama gelmedi.

Meclis çalışanlarını zan altında bırakan bu olayda, milletvekillerinin kredi kartlarını çalıp kullanan kişi, banka içinden biri olup da korunmuş olmasın?

MESAJ


YÖK'e 'mağdur' araştırma görevlilerinden: YÖK'ün 35. maddesine göre, doktora yapan bizlere yabancı dil ve doktora yeterlilik sınavlarına girmek için ek bir sınav hakkı tanıyız. Yoksa akademik hayatımız sona erecektir. Lütfen, çalışma şartlarımızı, ekonomik durumumuzu ve ailemizi göz önünde bulundurunuz.
Yazarın Tüm Yazıları