AIDS'ten ölen sanatçılar yolumu gösterdiler

BONN SERGİ SARAYI'nın kapısındayım. Direktör Wenzel Jacop, bizi karşılıyor. Tel çerçeveli küçük gözlüklü, şık papyonlu, zeki bakışlı. İşinin ayrıntısının zevkini çıkarmayı bilenlerden.

Giriş kapısında bastığım renkli taşlardan gözümü alamıyorum.

Sanat, edebiyat, müzik dünyasından bir çok ad, taşların üzerine kazınmış.

İçlerinde bir tanesi Japonca, okuyamıyorum.

Ölüm sonrası (post mortem) bir saygının nişanesi.

Sorumu Jacop cevaplıyor:

AIDS'ten ölen sanatçıların adları.

Foucault'
dan Tobias'a, Fred Mercury'den Miles Davis'e zirvelerden oluşan bir taşlık.

Başım öne eğik, eserlerini, yazdıklarını, çaldıklarını, söylediklerini düşüne düşüne içeriye doğru yürüyorum.

* * *

GAZETELERDE,
televizyonlarda okuduğumuz, duyduğumuz bir cümle:

Bayrağımızı göndere çektiren sporcumuz...

Övünmenin, mutluluğu paylaşmanın ulusal yolu.

Bayrağın dalgalanmasının, insanın duygularını okşadığı anlar vardır.

Bonn'da ben bunu yaşadım.

Bonn Müze Kompleksi'nin önündeki gönderde Türk bayrağı dalgalanıyordu. Kültürümüz, tarihimiz, modern sanatçılarımız sayesinde bayrağımız gönderdeydi.

Spor başarılarını kanıksayanlar bile bu kez bayrak kavramına başka bir hazla bakıyorlardı. Çünkü içerde Türk kültürünün dününü, bugününü, hatta yarınını yansıtan üç sergi vardı:

Troya, Hitit ve Modern Türk Sanatı.

Türkiye'yi geçmişiyle, bugünüyle, bir bütün içinde kavramayı sağlayacak sergiler.

Troya Sergisi'ni ziyaret edenler, cuma sabahı salonu doldurmuşlar, perdede Troya'yı yaşıyorlardı.

Homeros'un İlyada'sının sayfaları onlar için sanki bir gezi rehberiydi.

İnanıyorum ki salondan çıkan gençlerin gözünde sevgilileri birer Truvalı Helen'di, herkes topuğundan vurulan Aşil'in etkisinde, topuğunda bir sızı duyuyordu.

Hitit Sergisi'nin açılış gecesine gelenleri görünce, sanat burjuvazisi sözünü kullanmak zorunda hissettim kendimi.

Alman intelijensiya'sını, kıyafetinden, tavrından, konuşmasından tanıyabilirdiniz.

Anladım ki, kentsoylu olmadan sanat soylusu olmak mümkün değil.

Türkiye'de böyle bir atmosferi yaşayabilseydim...

Modern Türk Sanatı Sergisi'ni gezerken yalnız dünüyle övünmeyen Türkiye tablosuna hayran kalırdınız.

Dieter Ronte, bu sevimli, coşkulu yönetici, Türk sanatçılarını öylesine övüyor ki, birden İstanbul'da sandım kendimi.

Gülsün Karamustafa, Serhat Kiraz, Murat Morova, Hüsamettin Koçan gri Almanya günlerinin Akdeniz güneşleri.

* * *

ALMANYA'DA
yaşayan Türkler övünebilirler.

Mutlaka bu sergileri gezmelerini öneriyorum, hatta gezdirmelerini.

Geldikleri ülkeyi Almanların gözünde onurlandırmanın, yüceltmenin en doğru yolu.
Yazarın Tüm Yazıları