Şükrü Küçükşahin
Şükrü Küçükşahin
Şükrü KüçükşahinYazarın Tüm Yazıları

Ahmet Türk’ün ensesindeki silah

SALI günü, bütün partilerin grup toplantılarını izledim; ama Aktütün Karakolu’na yapılan saldırının ardından bütün merakım DTP’ye yönelikti.

Kürsüdeki Genel Başkan Ahmet Türk, savaş yerine barış ve çözümün konuşulmasını istedi, yurdun çeşitli bölgelerinde nüksetmeye başlayan hepimizin tehlikeli bulduğu Türk-Kürt gerginliğini çatışma provası olarak nitelendirdi.

"Hepimizi yaralayan, kahreden onlarca yıllık bir savaşın, artık hiç kimse için dayanılacak bir tarafı kalmadı"
dedi; sorunun ölme ve öldürme mantığıyla, şiddetle çözülemeyeceğini anlattı, barış-demokrasi-adalet önerdi.

Kendilerini susturmak için her türlü hukuksuz, antidemokratik yolun mubah sayıldığını sözlerine ekleyen Türk, kapatma davasından yakındı, barış için ciddi fedakárlıklar yaptıklarını, birçok saldırıyı sineye çektiklerini, Meclis’e "Kan ve gözyaşına artık yeter!" demeye geldiklerini anlattı.

HERKES Mİ SAF

Konuşma akışına bağlı kalarak alıntıları biraz daha sürdüreceğim.

"Sorunun bir tek çözümü var; o da demokratik ve barışçıl yollarla uzlaşma siyasetidir, diyalog siyasetidir" sözleri de Türk’ün.

DTP’lilere yönelik ölüm tehditlerine karşı hükümetin sessiz kalmasını eleştirirken, medyanın bu konuda iyi bir sınav verdiğini, sonuçta Adalet Bakanı’nın harekete geçtiğine değinmemesini de geçiyorum.

Savaşın durdurulması için kamuoyuna, aydınlara, demokratlara, sanatçılara, akademisyenlere seslenen Türk, "Savaşa Hayır, Operasyonlara Hayır, Sivil ve Demokratik Çözüm çalışmaları düzenleyelim" dedi.

Dikkatinizi çekerim, "Silahlı gerillaya da hayır" demedi.

Velev ki yukarıdaki tüm alıntılarda ya Türk ile aynı görüşte olalım veya kendisine hak verelim; ama son bir alıntıyı aktarayım:

"Gençlik ve kadın meclislerimiz savaşın durdurulması amacıyla operasyon bölgelerine 9 Ekim’de yürüyüşler yapacak. Bu yürüyüşleri selamlıyorum, destekliyoruz; halkımızı katılmaya çağırıyoruz."

Hadi diyelim ki safız ya; bu yürüyüşleri de masumane gördük.

Ama en safımız bile, bu cümlenin ardından, en azından, "Ey dağdaki eli silahlı kardeşim; sen de silahı bırak evine dön" sözünün gelmesini beklemez mi?

9 EKİM’İN SIRRI

Kabul, bazı saflar var; ama herkesi öyle görmek büyük yanılgı olur.

Çünkü, işin sırrını bulmak kolay; 9 Ekim, PKK yandaşlarının tabiriyle, "Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye kaçırılmasıyla sonuçlanan uluslararası komplonun 10. yıldönümü" günüdür.

Kanı bitirmek isteyen bir siyasi önder böyle konuşamayacağına göre ya Türk, hepimizi kandırmaya çalışıyor ya da akla şu soru geliyor:

"Türk’ün, ensesinde sürekli hissettiği bir PKK silahı mı var?"

Türk’ün, konuşmasının tamamında sanki tüm Kürtlerin temsilcisi gibi bir söylem kullanmasını da kabul etmek mümkün değil.

Ne DTP tüm Kürtlerin temsilcisi ne de tüm Kürtler DTP’li.

O nedenle, bu ülkeyi seven hiç kimse, ülkenin şu ya da bu köşesinde Türk-Kürt gerginliği yaratarak, çatışma çıkararak DTP’yi Kürtlerin tek temsilcisi haline getirme hakkına sahip değil.

Türkiye için en tehlikeli ve korkunç sonuç böylesi bir çatışma olur.
Yazarın Tüm Yazıları