Ah para sen nelere kadirsin!

Yıllardır seyredegeldiğimiz film nihayet bitti. Çariçe Katerina, Baltacı Mehmet Paşa’nın çadırına bir kez daha girdi, böylelikle esas oğlan ve esas kızlar sevdiklerine kavuştular ve biz bir kez daha "Ah para sen nelere kadirsin" dedik.

21 Ocak 2007 günü Hürriyet Pazar’da yayınlanan "Bingazi Altılısı ve AIDS’li Çocuklar" başlıklı yazıda sözünü ettiğim 8 yıllık kabus, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin eşi Cecilia’nın, Libya lideri Muammer Kaddafi ile iki kez baş başa görüşmesi sonunda tatlıya bağlandı.

Dünyanın en büyük 9. petrol rezervine sahip ülke olan Libya, yüklüce bir tazminat, bir nükleer reaktörün yapımı, çölde uranyum aramaya destek gibi birkaç uluslararası antlaşma karşılığında, yıllardır cezaevinde tuttuğu, hatta önce idam cezasına mahkum ettiği, daha sonra cezalarını ömür boyu hapse çevirdiği bir doktorla beş hemşirenin, cezalarını çekmek üzere Bulgaristan’a gönderilmesine izin verdi.

24 Temmuz 2007 sabahı, kendilerini taşıyan bir Fransız resmi uçağından iner inmez, Cumhurbaşkanı Georgi Parvanov tarafından affedildiler. Affedilenler arasında, birkaç hafta önce Bulgar vatandaşlığına kabul edilen, Libya’da gördüğü işkence yüzünden bir gözünü kaybettiği, bir kolunun felç olduğu raporlanan Filistinli doktor da bulunuyordu.

Yıllar boyu, beş can üzerinden, pek çok ülkeyle yürütülen pazarlıkların arkasında büyük ekonomik çıkarlar var ve işin içine para girdiğinde, adaletmiş, insan haklarıymış, bilimmiş, delilmiş kimin umurunda!

LİBYA’DA NELER OLDU

Bingazi’deki Fatih Hastanesi’nde çalışan Filistinli stajyer doktorla 5 Bulgar hemşirenin, CIA ya da Mossad’ın emirleri doğrultusunda 400 çocuğa AIDS bulaştırmış olabileceğini söylemiş olan General Muammer Kaddafi’ye karşılık, mimar ve ressam oğlu Seyfülislam, ölüm cezasına çarptırılan Bingazi Altılısı’nın suçsuz olabileceğini ileri sürmüştü. Oğul, haklıydı aslında. Bilim, tarihte aynı hastanede yaşanmış en geniş AIDS salgınını bulaştıranların, bu sağlık görevlileri olmadığını göstermişti. Daha önceki yazımı okumamış olanlar için, sağlık personelinin suçsuzluğunu gösteren delilleri özetlemek, ayrıca gelişmelere ve konunun değişik boyutlarına değinmek istiyorum.

14 Aralık 1998 sabahı, Trablusgarp’taki Bulgar Büyükelçisi, Bingazi’deki Fatih Hastanesi’nin pediyatri bölümünde çalışan iki Bulgar hemşirenin tutuklandığını öğrendi. Aslında Libya polisi, bir ay kadar önce, "La" adlı dergide yayınlanan (daha sonra derginin kapatılmasına neden olan) Fatih Hastanesi’ndeki AIDS olgularındaki artışa dikkat çeken haberi ihbar kabul etmişti ve çok sayıda sağlık personelini bu çerçevede sorgulamaktaydı. Henüz ne Sofya’nın, ne de diğer dünya başkentlerinin Libya’da çıkacak AIDS skandalının boyutlarından haberi vardı.

İki hafta sonra Libya, Dünya Sağlık Örgütü’ne başvurdu, Fatih Hastanesi’nde yatan ve HIV virüsü taşıdığı belirlenen 400 kadar çocukla ilgili bir inceleme yapılmasını talep etti. Dr. P.N. Shrestha, Dr. A. Eleftherious ve Dr. V. Giacomet’ten oluşan ekip, Trablusgarp, Sirte ile Bingazi’de araştırmalarda bulundu ve HIV enfeksiyonuna, sterilizasyon ve tıbbi malzeme eksikliğinin yol açtığı sonucuna vardı.

Libya’da yaşananlar bir ilk değil. 1988’de Sovyetler Birliği’nde, 1990’ların başında Romanya’da binlerce çocuğun, değişik hastalıklar yüzünden tedavi gördükleri hastanelerde HIV virüsü kaptıkları ortaya çıkmış, 2006 yazında Kazakistan’ın güneyindeki Şimkent’te, aynı hastanede 100 kadar çocuğa HIV bulaşmıştır.

426 AIDS’Lİ ÇOCUKTAN 50’Sİ ÖLDÜ

10 Şubat 1999 günü, Fatih Hastanesi’nde görevli yabancı uyruklu 23 hekim ve hemşire, silahlı ve maskeli kişiler tarafından evlerinden alınarak bilinmeyen bir yere götürüldü. 17’si izleyen günlerde serbest bırakıldı. 14 Ağustos’ta Başsavcı Said Hafyana, olayın Libya’daki rejimi tehdit eden siyasi bir boyutunun bulunduğunu, sağlık personelinin yabancı bir istihbarat örgütü için çalışmış olabileceğini, hastalığı Libya’ya zarar vermek ya da bir araştırmada kullanmak amacıyla kasten bulaştırdıkları kanıtlandığı takdirde, ölüm cezasıyla yargılanacaklarını açıkladı.

Tam bir yıl sonra 7 Şubat 2000’de, Filistinli stajyer doktor (Eşref Ahmet Cuma) ve beş Bulgar hemşire (Kristiyana Valtçeva, Nasya Nenova, Valentina Siropulo, Valya Çervenyaşka ve Snejana Dimitrova) 44/1999 sayılı dava dosyası kapsamında, devletin güvenliğine karşı işlenen suçlara bakan Libya Halk Mahkemesi’ne çıkartıldılar. Fatih Hastanesi’ndeki 426 çocuğa kasten AIDS virüsü bulaştırmak, 23’ünün ölümüne neden olmak, ayrıca yasadışı cinsel ilişkiye girmek, içki imal etmek, kamusal alanda içki içmek, yasadışı döviz bozdurmakla suçlandılar. 2007 Temmuz itibariyle, AIDS’ten ölen çocukların sayısı 50’yi buldu.

Sanıkların işkence gördüğünü ileri süren savunma avukatları, sağlık personelinin kasten HIV’li kan enjekte etmediklerini, hastalığın Dünya Sağlık Örgütü uzmanlarının raporlarında yer aldığı biçimde, hastane hijyen koşullarının yetersizliği yüzünden yayıldığını ileri sürdüler ve HIV konusunda uluslararası üne sahip Profesör Luc Montagnier ile Profesör Vittorio Colizzi’nin bilirkişiliğini talep ettiler.

Yargıç İbrahim Abu Şinaf, Halk Mahkemesi’nin yetkisizliğine karar verdi, dava bir ceza mahkemesinde görülmeye başlandı ve savunmanın talebi doğrultusunda, Profesör Luc Montagnier ile Vittorio Colizzi, Libya makamlarınca bilirkişi olarak görevlendirildiler.

HIV virüsünün iki kaşifinden biri ve Dünya AIDS Araştırma ve Önleme Vakfı Başkanı Fransız Montagnier ve Avrupa’nın HIV/AIDS alanında çalışan en ünlü virologlarından İtalyan Colizzi, 402 Libyalı çocuk ve 19 annenin kanındaki HIV virüslerinin genlerini incelettiler. Filogenetik analiz, yani virüslerin genlerini inceleyerek soy gelişimi ve evrim geçmişini belirleme sayesinde oluşturulan soyağaçları, ortak bir kökene sahip olduğunu gösteriyordu.

VİRÜSÜN KAYNAĞI TEK BİR ÇOCUK

Salgının kaynağı, büyük bir olasılıkla, 1994 ile 1997 arasında 28 kez hastaneye yatırılan 356 protokol sayılı çocuktu. Bulgular, 16 yazarı arasında Libyalıların da yer aldığı bir makalede sunuldu. Ayrıca birçok çocuğun kanında sadece HIV değil, Hepatit B ve C virüslerine de rastlandığı yayınlandı.

Bu verilere dayanan Montagnier ve Colizzi, HIV virüsünün 21 çocuğun vücuduna 1997’den önce, yani Bulgar hemşireler henüz hastanede çalışmaya başlamadan girdiğini, tutuklanmalarından sonra yeni bulaşmaların gerçekleştiğini, hastanedeki hijyen koşullarının kötülüğünün virüsün yayılmasına yol açtığını, kasti bir bulaştırmanın söz konusu olmadığını belirttiler.

BİNGAZİ ALTILISI’NA İKİ KEZ İDAM

6 Mayıs 2004 günü, Bingazi Altılısı idam cezasına çarptırıldı. Lancet ve Nature gibi ünlü bilimsel dergilerde yayınlan filogenetik verilere dayalı savunmalar, fizik, kimya, fizyoloji ve tıp dalında Nobel ödüllü 114 bilim insanının Muammer Kaddafi’ye gönderdiği açık mektup, Bulgaristan’ın, hemşirelerini kurtarmak amacıyla başlattığı on binlerce kişiyi kapsayan imza kampanyaları, konserler, yürüyüşler, internet üzerinden gönderilen destek mektupları, Sınır Tanımayan Doktorlar, Sınır Tanımayan Avukatlar, Uluslararası Af Örgütü, Dünya Hemşireler Birliği ve daha nice sivil toplum örgütünün girişimi, Putin, Bush ve Avrupa’nın pek çok devlet başkanının, bilimsel delillere rağbet edilmesi gerektiğine ilişkin beyanatları, Bingazi Altılısı’nın 16 Aralık 2006 günü ikinci kez idam cezasına mahkum edilmesini engelleyemedi.

KADDAFİ’NİN İLK BAŞARISI

Son idam kararına bir kez daha itiraz edilirken, Kaddafi, sanıkların bırakılması yönündeki çağrıları "anlamsız saçmalıklar" şeklinde nitelendirerek reddetti ve hemşirelerin serbest bırakılması için bazı şartlar ileri sürmeye başladı. Bunlardan ilki, bir İskoç cezaevinde yatmakta olan Libyalı istihbarat subayı Megrahi’nin serbest bırakılmasıydı. Megrahi, 28 Ocak 2007 tarihinde, Hürriyet Pazar’da yayınlanan "Pan Am 103 patlaması 18 yıl sonra yeniden" başlıklı yazımda ele aldığım, 270 kişinin can verdiği Lockerbie faciasından sorumlu tutulmuştu. Kaddafi, subayının Libya’ya iadesini sağlayamadı ama, en azından davasının yeniden görülmesi yönünde bir karar çıkartabildi. Kaddafi’nin bir diğer talebi, HIV bulaştırılan hastaların ailelerine 4 milyar Euro’yu bulan tazminatın ödenmesiydi. Başlangıçta Bulgaristan ve onu güçlü biçimde destekleyen Almanya, tazminat talebine karşı çıktılar. Pek çok ülke, Libya’yı kınadı. Daha sonraki gelişmeleri zaten biliyorsunuz.


Filogenetik analizle geçmişe yolculuk

DNA ya da RNA’da kayıtlı genetik bilgi, kimi canlı türlerinde saatler gibi kısa sürede, kiminde binlerce yıllık bir süreçte küçük değişikliklere uğrar. Bu değişikliklerin yeri ve hızından yola çıkarak, incelenen canlı türünün geçmişine ait çok değerli bilgilere ulaşılır. Zaman içerisinde genetik bilgide meydana gelen değişiklikleri araştıran filogenetik analiz, sadece insanların göç yollarını değil, HIV virüsünün yolculuğunu da izlemede işe yarar.

Bulgar hemşirelerle Filistinli doktorun, Libyalı çocuklara kasten HIV virüsü bulaştırmadığını, enfeksiyonun, onlar göreve başlamadan önce yayılmaya başladığını, üstelik virüsün kaynağının bir tek çocuk olduğunu kanıtlayan adli amaçlı filogenetik analiz, ilk kez 1990’da, Floridalı bir dişhekiminin altı hastasına HIV bulaştırması olayında kullanıldı.

DİŞ HEKİMİNE 50 YIL

Hastalara HIV virüsünün nasıl bulaştığına ilişkin filogenetik incelemeler sürerken, hem doktor, hem de hastalar öldüğünden, tazminat davasından bir sonuç çıkmadı.

Bir yıl sonra, aynı kentte bir başka dişhekiminin AIDS’li olduğu anlaşıldığında, konu yeniden alevlendi, HIV virüsü taşıyan 28 hastasından hiçbirinin, hastalığı doktordan almadığı filogenetik analizle gösterilince, doktor aklandı.

Üç yıl sonra, yine bir dişhekimi, Dr. Richard J. Schmidt, eski kız arkadaşı hemşireye bir vitamin iğnesi yaptı. 6 ay sonraki kan tahlilinde HIV virüsü taşıdığı ortaya çıkan hemşire, kendisine hastalık bulaştırdığı iddiasıyla doktordan şikayetçi oldu ve bir erkek hastasından aldığı kanı kendisine vitamin diye enjekte ettiğini iddia etti.

Bilirkişi olarak görevlendirilen Baylor Tıp Fakültesi’nden Michael Metzker ve arkadaşları, her iki virüsün aynı ortak kökenden geldiğini kanıtlamak için yıllarca uğraştılar. Bulguları, Teksas ve Michigan üniversitelerinde görevli uzmanlar tarafından desteklenince, doktor, kasten adam öldürmeye teşebbüsten 50 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

CİNAYET SİLAHI AIDS

Geri zekalı bir erkeğe tecavüz eden HIV pozitif Avustralyalı, 12 yaşındaki erkek çocuğu taciz eden HIV’li Danimarkalı, hastalığı taşıdığını bildiği halde altı kadının ırzına geçen Belçikalı, hep filogenetik analiz sayesinde, mağdurlara HIV virüsü geçirdiği kanıtlanan ve bu nedenle daha ağır cezalara çarptırılan suçlular.

Kanada Adalet Bakanlığı’nda çalışan Uganda asıllı Johnson Aziga’nın, HIV virüsü taşıdığını gizleyerek beraber olduğu ve ikisi bu yüzden ölen 12 kadınla ilgili davası, Mayıs’tan bu yana sürüyor.

Kasten adam öldürmekten yargılanan Johnson Aziga’nın aleyhindeki tek delil, yine filogenetik analiz.
Yazarın Tüm Yazıları