Ağzından çıkanı kulakların duyması meselesi

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Kadın Kolları tarafından düzenlenen bir toplantıda, Ermenistan ile ilişkiler konusuna değindi.

Bu konuşmasını televizyondan izlerken şunu düşündüm:

Başbakan cehaletinden mi böyle konuşuyor, yoksa İslamcılığı Talibanvari tarihi eser düşmanlığından izler mi taşıyor?

Önce Başbakan’ın sözlerini aktarayım:

"Van’daki Akdamar Kilisesi’ni yeniledik. Bunun için devlet hazinemizden para harcadık!"

Başbakan, bu sözleri, hükümetinin Ermenistan ile ilişkileri düzeltmek amacıyla neler yaptığını anlatmak için örnekler verirken söylüyor.

Başbakan’a belli ki yakın çevresinden kimse "Ağzından çıkanı kulakların duysun Tayyip Ağabey" demiyor. O görevi ben üstleniyorum!

Başbakan şunları aklında tutmaya gayret etsin:

1- Ahtamar (Akdamar) Kilisesi, bugün dünyanın Türkiye Cumhuriyeti olarak tanıdığı devletin sınırları içinde bulunuyor.

2- Tarihi özellikleri olan bu kiliseyi korumak, tamir ettirmek ve ayakta tutmak demek, kendi tarihsel varlığımıza sahip çıkmak demektir. Söz konusu kilise, bize ait topraklarda, bize ait bir tarihi mirastır.

3- Tarihi mirası korumak, her ülkenin kendi geçmişine saygısı ve geleceğine olan borcudur.

4- Devletler, kendi tarihi miraslarını koruma işini, başka devletlere jest olsun diye yapmazlar, bu insanlığa karşı bir görevdir çünkü.

5- Ancak Taliban ya da Suudi-Vahabi düşüncesine sahip olanlar, başka medeniyetlerin izini silmek için kendi tarihsel miraslarını imha ederler.

6- Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan, vergi ödeyen, askerlik yapan, seçme ve seçilme hakkına sahip 70 milyon kişi içinde Ahtamar Kilisesi’ne dini anlamlar atfeden Ermeniler de var.

Türkiye Cumhuriyeti, Müslüman vatandaşlarının hassasiyetlerine ne kadar özen gösteriyorsa, Ermeni, Rum ve Yahudi vatandaşlarının dini hassasiyetlerine de o kadar önem vermek zorundadır. Medeni olmanın gereği budur.

AKP medyasında panik havası

AG Araştırma şirketinin, CHP’nin Büyükşehir Belediye Başkanı adayının belirlenmesinden sonra yaptığı araştırmaya göre, İstanbul’da AKP yarışa oldukça önde başlıyor.

Şaşılacak bir durum değil.

Siyaset ile biraz ilgilenen herkes bunu tahmin edebilirdi zaten. Bunun iki nedeni var:

1- AKP yıllardır belediyede iktidarda. Yerel iktidarın avantajlarını iyi kullandı, başarılı işler de yaptı ve bunları iyi pazarlayabiliyor.

2- CHP adayını çok geç belirledi. Aday, genel başkanın keyfine göre belirlendi. Eğer ciddi bir önseçim süreci olsa, CHP’li adaylar arasındaki yarış, açıklanan projeler vs seçmenin dikkatini CHP’ye çekebilirdi. CHP, Genel Başkan Deniz Baykal’ın bilinen korkuları nedeniyle bu fırsatı kullanmadı.

Ancak dikkatimi çeken bir durumdan söz etmeliyim.

CHP adayının Kemal Kılıçdaroğlu olarak açıklanması, AKP kanadında ve medyasında ciddi bir panik yaratmış görünüyor.

Başbakan bile Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ile ilgili polemiğe giriyor.

AKP medyasının durumu ise tam olarak "panik" diye açıklanabilir.

Bütün AKP gazeteleri bu konuda bombardımana girişmiş durumda.

Türkiye, Vakit, Sabah ve Yeni Şafak manşetlerini bu konuya ayırmışlar. Star’da ise manşet yanı, resimli bir haber yapılmış.

Gerçekten çok ilginç bir durum!

Polisin gördüğünü dekanlar da görmeli

EMNİYET Genel Müdürlüğü, üniversitelerde olay sayısının giderek artması üzerine bir çalışma başlatmış. Bununla ilgili haberi bugün Hürriyet’te okuyacaksınız.

Emniyet yetkililerinin şu tespiti çok ilgimi çekti:

"Kampus alanına sık sık polisin davet edilmesi öğrencileri rahatsız ediyor. Çevik kuvveti gören öğrenciler arasındaki tahrikçiler bu durumu provoke ediyor. Rektör ve dekanlarımız bu gibi gösterilerde kampus alanına polisi davet etmesin."

Bu tespitin ilgimi çekmesinin nedeni, üniversite rektör ve dekanlarının tutumları ile ilgili.

Çağdaş üniversite eğitimi öğrencilere sadece bilimsel bilgi aktaran bir eğitim değildir.

Öğrencilerin dünyayı kavramalarını sağlayacak evrensel bir bakış ve kendilerine güvenlerini arttıracak bağımsız hareket etme yeteneği de üniversite eğitimi ile sağlanabilir.

Okul içindeki sosyal faaliyetler, öğrenci taleplerini dile getirecek toplantılar vs bunun araçlarıdır.

Ancak bizde, Emniyet’in de tespit ettiği gibi basit bir basın açıklamasında bile okula polis çağrılıyor.

Üniversitelerimizi 12 Eylül’ün getirdiği "yüksek lise anlayışından" kurtarmamız gerek.

Görev rektör ve dekanlara düşüyor. Öğrencilerin özgürlük alanlarını genişletmek, istenmeyen olayların olmasını önleyecek etkili bir yöntemdir.
Yazarın Tüm Yazıları