GeriSeyahat Ağrı Dağı’nda off-road denemesi yaptık Şavşat, Dolomitler kadar güzeldi
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Ağrı Dağı’nda off-road denemesi yaptık Şavşat, Dolomitler kadar güzeldi

Ağrı Dağı’nda off-road denemesi yaptık Şavşat, Dolomitler kadar güzeldi

Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz bölgesi yaz aylarında doğaya, yerel kültürlere meraklı motosikletçilerin uğrak yeri oluyor.

Her yıl tatilinde farklı ülkelerde motosikletle uzun yolculuklara çıkan NTV sunucularından Mirgün Cabas, bu yıl işiyle tatilini birleştirdi. İki arkadaşıyla Van’dan Trabzon’a uzanan yolculuğa çıktı. Yolda röportajlar yapıyor, doğal ve tarihi zenginlikleri görüntülüyor. İzlenimleri her salı saat 21.00’de NTV’deki “Her Yer”de yayımlanıyor. Mirgün Cabas, bu geziden notları Hürriyet Seyahat okurları için yazdı.

NTV’nin yaz ekranının bir çok güzel yönü var. En iyisi, uzun yaz tatillerine çıkmamı sağlaması. Ekran yeşile, maviye döner; kravatlı, ceketli ciddi sunucuların yerini şortlu, mayolu, neşeli programcılar alır. Onlar seyahat eder, yürürken sağı solu gösterir, kameraya konuşur, kendi çaplarında küçük maceralar yaşar, biz de tatilde seyrederiz.
Bu yaz ben de onlardan biri oldum.
Haziran başında aylaklığa başlayıp ay sonunda sıkılınca “hobisi işi olan” insanlar sınıfına girmek için küçük bir hamle yaptım. Meğer kanal, beni taşlı topraklı yollara itmek için fırsat kolluyormuş. Motosikletle seyahat programı “Her Yer”in marşına böyle basılmış oldu. Seyahatin gerçekten eğlenceli olması için arkadaşlar şarttı. Kıdemli motosiklet arkadaşlarımdan ikisi tereddütsüz katıldılar programa.
Fem Güçlütürk’le Mozambik’te kabilelerin arasından geçerken, kumlu yollarda çok motosiklet devirmişliğimiz, sazdan barakalarda uyumuşluğumız var. Sarper Sesli ise o yollarda peşine takıldığımız kişi. O yollara bizi soktuğu için ayrı, oralardan çıkardığı için ayrı takdir ettiğimiz arkadaşımız. 

İKİ İKLİM YANYANA

Bu kez Anadolu’nun tozuna bulanmak için yollardayız. Van’dan yola çıkıp Doğubayazıt, Kars, Artvin, Rize üzerinden Trabzon’a gidiyoruz. Giderken de insanları, tarihi yerleri, doğal güzellikleri, olayları ve tabii kendimizi çekiyoruz. Kameranın önünde üç kişiyiz ama toplamda 8 kişilik bir ekibiz. Sürekli bizi kaybeden ve her kavşakta “Buradan geçen üç motosikletli gördünüz mü” diye sora sora izimizi süren yapım ekibimizle tozu toprağa katıyoruz.
Rotamızın en büyük özelliği, bir seyahatte birbirinden bu kadar farklı iki iklimi ve coğrafyayı bir arada görecek olmamız. Doğu Anadolu’nun düzlükleri, kıraç arazisi, dümdüz uzanan yolları ve sıcağı Karadeniz’de yerini yeşile, yamaçlara, kıvrımlı yollara, çam ormanlarına bırakacak. Daha da ilginci bu değişim bir anda, cetvelle çizilmiş gibi bir keskinlikte yaşanacak. Ardahan’dan Artvin’e giderken Şavşat yolu üzerinde Çam Geçidi’ni 500 metre geçin, solunuza bakın, artık Karadeniz’desiniz...
2 bin kilometre’ye yaklaşan seyahatin günlüğünden paylaşacağım iki etap var. İlki, Ağrı Dağı’yla “yakınlaşma” hikâyemiz...

AĞRI’YLA TANIŞMA

Her Yer ekibi yollarda. Dün gece, bugün ne yapacağımızı planlarken, eldeki malzemeye baktık: Motosikletler var, Ağrı Dağı var, başka da pek bir şey yok... Bugün yapılacaklar ortaya çıkmış oldu: Motorla, gidebileceğimiz yere kadar dağa tırmanmak. Daha önce yapılmış mıydı bilmiyoruz, ama biz yapmadık, o kesin. Niyetimiz bir-iki saat dağda vakit geçirmek sonra Kars’a doğru devam etmek. Sabah katırcı rehber Mahmut Abi’yle buluştuk, o araçta yapım ekibiyle, biz motorlarla yola revan olduk. Kıraç araziye serpilmiş kerpiç köy evlerinin arasından geçerken ne ara dağın yoluna girdik anlamak kolay değil. Yol zaten yol değil. Önce toprak, sonra kum, kaya, çakıl, çukur ve oluklardan oluşan bir iz. Önce dura kalka, yol bozuldukça da düşe kalka ilerledik. Epey bir kilometre sonra, 2 bin 200 metre rakıma ulaştığımızda bu çıkışın dönüşü de var deyip durduk. Sonra baktık ki motorlardan biri geri dönemeyecek durumda, biri kritik sınırda, diğerini de zorlamasak iyi olur... Dağın ortasında duruyoruz. Sonra telefonlar çalışmaya başladı. Bir arkadaş, bir arkadaşın arkadaşı derken tangur tungur bir kamyonet geldi. Sürücü taşıdığı inekleri indirdi, kasasındaki inek dışkılarını süpürdü bir yamacı rampa yapıp motorları yükledik. Sonra kamyoncuyla bağrışa çağrışa bağladık motorları. Dönüş yolunda kamyon kasasında hoplayıp zıplarken de “Amma çıkmışız, amma çıkmışız” diye hayret edip durduk. Yol boyunca da İstanbul’dan getirteceğimiz debriyaj parçalarını nerede kime taktıracağımızı ayarladık. Arada da “Kimmiş yahu bu, Ağrı Dağı’nın sahibi olduğunu söyleyen Ahmet Çortik” diye konuştuk aramızda... “Önce şu zirveye çıkan yolları yaptırsın.”

Ağrı çıkışında Fem Güçlütürk’ün motosikleti bozulunca üçlü 2200 metredeki kampa katırla çıktı. Güçlütürk yola, Sarper Sesli’yle devam etti. Şavşat çevresinde, yolculuğun heyecan dozunu artıran virajlı yollardan geçtiler.

DÖVÜŞTÜKLERİNE BAKMAYIN, ASLINDA KAFKASÖR BOĞALARINI BARIŞTIRIYOR

Kafkasör yaylasına Artvin’in içinden geçilerek çıkılıyormuş. Artvin zaten yamaca kurulu, yayla merkeze 8 kilometre uzaklıkta. Kafkasör Yayla Şenliği üç gün sürüyor. Aşık atışmaları, karakucak güreşleri, halkoyunları derken en heyecanlı anlar üçüncü ve son günde yaşanıyor. Boğa güreşlerinde şenlik zirve yapıyor. Yaylada bir arena var. Tribünlerle çevrili büyükçe bir alan. Bir tarafı açık. Boğaların girip çıkması ve güreşirken yenilenlerin kaçabilmeleri için. Boğalar tıpkı yağlı güreşlerde olduğu gibi ağırlıklarına göre farklı kategorilerde güreşiyor. En heyecanlı güreşler 600 kilogram civarında boğaların güreştiği baş kategoride.
Karşı karşıya getirilen boğalar eşelenip boynuzlarını birbirine geçirdiğinde binlerce izleyici heyecanlanıyor. Boğalar birbirini itmeye başladığında, biri diğerini gerilettiğinde ya da arenadan kaçırdığında futbol seyircisi gibi tezahürat yapıyorlar. Boğaların ve besicilerin güreş öncesi durumları da görmeye değer. Tentelerin altında gölgede tutulan boğalar tımarlanıyor. “Üç kilo fazlası vardı yürüttüm sıkletine düştü” diyor biri. Arenaya çıkışları da unvan maçına çıkan ağır sıklet boks şampiyonlarına benziyor. Boğacılık aile boyu hobi ve gurur kaynağı. Güreş boğaları yıl boyunca özel beslenerek ve antrenmanlarla hazırlanıyor. Erkekler işin keyfini ve kazanmanın gururunu yaşasa da hayvanların asıl bakımını ve şefkatini kadınların sağladığı anlaşılıyor. Güreşlere doğru hayvanları kuru üzüm, bal ve pekmezle besleyen onlar. Hayvanlar güreşirken birbirine pek zarar vermiyor aslında. Hatta şenliği düzenleyenler yaptıkları işe “Boğaları barıştırmak” diyor. Yaz için yaylaya çıkan büyükbaş hayvanlar arasında hiyerarşi mücadeleleri yaşandığını, güreşler sayesinde bu mücadelenin yaylaya çıkmadan arenada tamamlandığını, hayvanların bu sayede “sıralamadaki yerlerini bilerek” yaylaya çıktıklarını anlatıyorlar. Güreşmek hayvanlara pek fiziksel zarar vermiyor demiştim... Kazandıkları müddetçe. Kaybedenleri bekleyen ihtimallerden biri kasaba yollanmak çünkü...

RİZELİ MOTOSİKLET DOKTORU  ŞEFİK USTA

Anadolu’da motorcu olmak zor. İnsana bir tuhaf bakıyorlar. Şehirlerden köylerden geçip giden yabancı motorculardan bahsetmiyorum. Biz, turistler filan biraz tanrıların arabaları muamelesi görsek de geçip gidiyoruz aralarından. Asıl yalnızlığı çekenler şehrin yerli motorcuları. Sayıları az, dışarıdan gelenlerle arkadaşlığı seviyorlar ve çok yardımcı oluyorlar. Bu seyahatte bazılarıyla tanıştık, birini size tanıtacağım.
Şefik Topuk başlangıçta bizim için Ağrı Dağı’nda bozulan motorları İstanbul’dan gelecek parçalarla Rize’de tamir edecek ustaydı. Ama motorlarımızı alıp bırakırken sergilediği yardımseverlik, işini yaparken gösterdiği özen, atölyesini ziyaret ettiğimizdeki sohbeti, bize dondurma ısmarlama konusundaki ısrarı kalbimizde yer etti. Hepi topu 10-12 endurocunun olduğu Rize’de bir yalnız motorcu o. “Krosçular vardı eskiden, teker yapmayı (tek tekere kalkmayı) keşfettiler hepsi racingci (yarış motorcusu) oldu” diyor. İyi kalpli Şefik Usta, dünyanın en aksi insanı bile olsaydı da bölgeden yolu geçen tüm motosikletçiler için sigorta gibi önemi azalmazdı, ayrı...

False