Ağca’nın kardeşi ne demek istiyor

BEN Mehmet Ali Ağca’nın kardeşi olsaydım...

Onu cezaevi kapısında karanfillerle filan karşılayanlara ilk tepkim şu olurdu:

"Benim burada olmamın nedeni kan bağının getirdiği bir zorunluluktur... Peki siz neden buradasınız?"


Sonra da avazım çıktığı kadar bağırırdım:

"Dağılın gidin buradan... Siz manyak mısınız?"

Ellerindeki karanfilleri kafalarına çalardım.

Türk bayrağı taşıyanlar hakkında derhal bayrağa saygısızlıktan suç duyurusunda bulunurdum.

Ben, Mehmet Ali Ağca’nın kardeşi olsaydım...

Bırakın abimle gurur duymayı filan...

Utanç içinde olurdum.

Kendimi insan içine çıkamayacak kadar kötü hissederdim.

"Keşke Ağca benim abim olmasaydı"
derdim.

Onun katlettiği adamı, katledilen adamın geride bıraktıklarını filan düşünür, mahcubiyetimden ne yapacağımı bilemez hale gelirdim.

Yer yarılsa da yerin dibine girsem derdim.

* * *

Bunları Ağca’nın kardeşi Adnan Ağca’nın cezaevi önünde yaptığı açıklamayı dinlerken düşündüm...

Çünkü...

Adnan Ağca, "Bir katilin kardeşi" olmanın herhangi bir insanda yaratması gereken en hafif bir gerginliği bile yaşamıyordu.

Gerginliği geçtik...

Her halinde "gizli bir gurur" vardı.

Hatta "Benim abim beynelmilel bir adam haline gelmiştir" filan diyerek, "Abisi bir marifete imza atmış kardeş" psikolojisini sergiliyordu.

Bununla da kalmıyordu...

Öyle cümleler kuruyordu ki...

Abisinin "Vatan için kurşun sıkan kahraman" muamelesi görmesini talep eder gibi bir havası vardı.

* * *

Peki bu cüretin arkasında ne var?

İşte bu sorunun yanıtı Adnan Ağca’nın şu cümlelerinde gizlidir:

"Keşke birileri bu ülkeye saygı duysaydı da bunlar olmasaydı. Birileri bu coğrafyadaki insanlara, Türk milletine saygı duymak zorundadır. Özellikle bu ülkenin ekmeğini yiyenler. Abdi İpekçi kimin adamı, lütfen onu araştırınız."

Bu cümlelerden benim çıkardığım sonuç şudur:

Adnan Ağca, Abdi İpekçi için öteden beri vurgulanan "Dönme" nitelendirmesinin doğurduğu o karanlık havadan istifade etmeye çalışmaktadır.

Son zamanlarda bize "Dönmeler, bu ülkenin ekmeğini yedikleri halde ülke aleyhine çalışan adamlardır" dersi verilmedi mi?

İsimlerden yola çıkarak "Sabetaycı" avcılığı yapan o "çatlak profesör", uzun zamandan beri bunu ima etmiyor mu? Her taşın arkasında Sabetaycı arayan o "mukaddesatçı", bunu açıkça söylemiyor mu? Kitap satmak için "dönme listeleri" yayınlayan adam, bu anlayışın yayılmasına hizmet etmedi mi?

Demek ki bütün bu gayretler sonuç vermiş...

Bir katilin kardeşi olmanın utancını yaşaması gereken Adnan Ağca, ortaya çıkan "karanlık hava"yı öylesine içselleştirmiş ki, "Abdi İpekçi kimin adamı? Araştırılsın" diyerek efelenebiliyor.

Yani dönme avcıları, işlerini öyle iyi yapmışlar ki...

Bir katilin kardeşi, "Dönme" iddiasından, bir cinayetin meşru nedenini çıkarır olmuş.

Ey Sabetaycı avcıları! Eserinizle gurur duyabilirsiniz...
Yazarın Tüm Yazıları