Ağca meselesinde iki noktada yanıldım

ŞİMDİLERDE adına "köşe yazarı" dediğimiz gazetecilik görevinin esas sorumluluğu "analiz yapmak"tır. Analiz yapmaya çalışan bir köşe yazarı da ele aldığı konularda daha çok eksiklikleri/yanlışları arayacaktır.

Köşe yazarı ister istemez iktidara karşı muhalif bir tutum alır.

Demokrasilerin olmazsa olmaz kurallarından biri, "denetleme ve dengeleme" (check and balances) görevidir ve bu görevi aslen ifa edecek muhalefet dışındaki unsurlar arasında medya en başta gelir. Köşe yazarı da medyanın bu alanda başlıca silahlarından biridir.

Ancak, köşe yazarının iki görevi daha vardır:

1) Uyarıları ve eleştirileri yanlış/eksik çıkınca "gerçeği" teslim etmek.

2) Doğru yapılanları da kabul edip kamuya aktarmak.

* * *

Ağca'nın erken salıverilmesi meselesinde haklı olarak çok gerildik. Göz göre göre yapılan yanlış, toplumda ortak bir infial yarattı. Ancak, gerilim içinde bazılarımız haksızlıklar da yaptık. Ben kendi adıma konuşayım:

1) Adalet Bakanlığı'nın erken salıverilme kararına zamanında itiraz etmediğini, geç kaldığını iddia ettim. "Tavşana kaç, tazıya tut" dendi diye düşündüm.

2) Salıverilme kararı düzeltilse dahi Mehmet Ali Ağca'nın kaçırılacağını düşündüm. "Minareyi çalan kılıfını hazırlar" diye yazdım. (19.01.2006)

* * *

Bu saptamaları yaptım, zira adına ne derseniz deyin; zamanında Mehmet Ali Ağca'yı yönlendiren/kullanan devlet içinde ama derin ve hukuk tanımaz unsurların yeniden harekete geçtiğini çoğunuz gibi ben de düşündüm.

Bugün de Ağca'nın erken salıverilmesini basit bir "adli hata" olarak göremiyorum.

Ancak, yanılmam pahasına; kendilerine "durumdan vazife çıkarmayı" hak gören ve yetkileri kendinden menkul devletlilerin son oyunlarının seçilmiş ve meşru devletliler tarafından geri püskürtülmesini ülkenin olumlu hanesine yazıldığını da sevinçle görüyorum.

* * *

1) Adalet Bakanlığı'nı itirazında geç kalmakla suçlarken bakanlığın ancak salıverme kararı infaz edildikten sonra itiraz edebileceğini, karardan önce, ortada dedikodular ve çeşitli iddialar olsa dahi, "infaz kararı" bir mahkeme (Kartal Ağır Ceza) tarafından alınmadan önce itiraz edemeyeceğini bilmiyordum. Doğrudur, bakanlık resmi karar alınmadan önce "karara" itiraz etse idi, yürütme açıkça yargıya karışmış olacaktı.

Ağca'nın erken salıverilmesiyle ilgili resmi karar 9 Ocak günü verilmiş, aynı gün rahmetli İpekçi'nin avukatı Turgut Kazan itirazını yapmış ve itirazı reddedilmiş. 10 Ocak'ta bayram başladı. Adalet Bakanlığı bayram boyu çalışmış ve bayram sonrası ilk mesai gününde "3 gerekçe" ile Ağca'nın erken tahliyesine Yargıtay'da itiraz etti. Yargıtay da inanılmaz bir hızla bakanlığın itirazını değerlendirdi ve oybirliği ile itirazı 3 gerekçesinde de haklı buldu.

2) Ben bu sefer Ağca'nın kaçacağını düşünmeye başladım. Ancak, Yargıtay kararının çıkmasından çok ama çok kısa bir süre sonra Mehmet Ali Ağca, İçişleri Bakanlığı yetkilileri tarafından tutuklandı ve hapishaneye geri gönderildi.

* * *

Böylece, benim "tavşana kaç, tazıya tut" mealli eksik bilgiye dayanan eleştirim de, "minareyi çalan kılıfını hazırlar" diyen öngörüm de yanlış çıktı. Ancak, ben "adli hata" savını hálá kabul edemiyorum ve ülkeyi gerenleri asla mazur göremiyorum.

Aynı anda da, "seçilmişlerin", "kerameti kendinden menkuller"i geri püskürtmelerini demokrasi adına büyük bir kazanım olarak kutluyorum.

Adalet ve İçişleri bakanlıklarına teşekkür ediyorum!
Yazarın Tüm Yazıları