Adıgüzel Ayduran gönül adamıdır, bu yüzden parası yoktur bu yüzden dostu çoktur

Aylardır yağmur demiş, soğuk demiş, cuma günü çarşı kalabalık, esnaf ödeme derdinde olur demiş, gidememişim.

Oysa saçağı dökülmüş halı, kancası kopmuş kolye, dingildek çerçeve gibi ancak orada tamir ettirilebilecek bir çanta dolusu malzeme birikmiş. Hepsi paşa gönlümün keyfini bekliyor. Benimkiler daha da bekleyebilir ama bir de haddimi bilmeden arkadaşlarımdan topladıklarım var... Sevda’nın ninesinden yadigar tepsi Recep’in, Ayla’nın ipek seccadesi Adıgüzel’in elinden öper. Biri, kimi iş bilmezlerin düzelteceğim diye yamulttuğunu eski haline getirecek; diğeri biçeceği rayiçle yüz elli yıllık seccadeye moket muamelesi çekilmesini önleyecek. Sonunda dün Kapalıçarşı’ya gittim. Gitmeden Adıgüzel’i aradım. Yeni dükkanı, söylediğine göre Mercan Kapısı’nın oralarda bir yerde. Canım çarşının yılankavi yollarında kaybolmak da istemiyor, soluk soluğa Mercan yokuşunu tırmanmak da... En iyisi gelip beni Nuruosmaniye Kapısı’ndan alsın. Birlikte o güzelim esnaf lokantalarından birinde yemek yer, sonra sadece onun bildiği saklı adreslere gideriz.

Ömrümün yirmi yılı çarşının hanlarında geçti: Zincirli, Pastırmacı, Yol Geçen, Cebeci...

Güne Yol Geçen Han’da başlar, sonra tek tek diğerlerine uğrar; kapıların kapanacağını bildiren bekçi düdükleri duyulana kadar da çıkmazdım. İşe dalıp, içeride kilitli kaldığım bile oldu. Demem o ki, çarşıyı az çok bilirim. Sadece yollarını değil; ustasını çırağını esnafını. Namuslusunu, namussuzunu. Kime kazık atılıp kimin kollandığını. Kár hesaplarını, pazarlık paylarını. Kısaca çarşı erbabının ezbere bildiği ama hiçbir yerde yazmayan yasaları.

Kapalıçarşı kelimenin tam anlamıyla, kapalıdır. Sel olur damla düşmez; dışarıdan gelene, ölünür de sır verilmez.

Atölyenin kapısına kilit astığım gün, arkama bakmadan çıktım ve şeytan görsün yüzünü deyip yıllarca ayak basmadım. Ama çarşı değilse de çarşıdakilerle ilişkim hep devam etti. Arman’la telefonlaşırız. Aleks, çığırtkan Aleks, başım sıkışınca eve gelir, numuneleri getirir. Hayatta kandilimi kutlayan tek insan kömüre kesmiş Recep’tir. Bıkmadı, usanmadı bir gün olsun Berat’mı Miraç’ımı, Regaip’imi unutmadı. Garbis, gitti. İsmet Usta zaman zaman ses verir.

Ama Adıgüzel’in, adı kadar güzel bu Alevi dedesinin yeri başkadır.

TÜRKİYE’NİN EN İYİ HALI EKSPERLERİNDEN

Çarşıya adım attığım yıl, ‘81 olmalı, o zaman Cağaloğlu’ndaki Milliyet binasının tam yanında küçücük bir halıcı dükkanı vardı. Caddeye kurulmuş cafcaflı dükkanlara inat, kapısında levha bile olmayan bir dükkan. O dükkanda da başka kimselere benzemeyen bir adam: Adıgüzel Ayduran.

Yirmi küsur yıl olmuş. O gün başlayan dostluğumuz bitmedi. Birlikte iş de yaptık, keyif de çattık. Halı arayan, bulamayan, bulduğunun değerinden emin olamayan herkese onun adını verdim. Türkiye’de birkaç on adet olduğu bilinen halı eksperlerinin en iyilerinden biri olduğunu, halının-kilimin yaşını, yöresini, niteliğini, değerini bakar bakmaz anladığını, işi öğrettiklerinin hemen hepsi köşe dönüp han hamam sahibi olduğu halde onun paraya tamah etmediğini, kimsenin hakkını yemediğini, yalan söylemediğini de anlattım. Malın ondan alınması gerekmezdi ama yüklü meblağ ödeyip sonradan dövünülmek istenmiyorsa, kimden alınırsa alınsın ona danışılması elzemdi.

Adıgüzel’e işini ne kadar iyi bilirse bilsin, ne kadar severse sevsin, ona sadece bir halı uzmanı demek doğru değil. O insan uzmanıdır. Karşısındaki kim olursa olsun; yaşlı genç, yoksul varsıl, cahil bilge fark etmez, kolayca ilişki kurar. Bildiğini aktarır. Cebini, içini, yüreğini -neyi varsa- paylaşır. Klişe olacak ama doğru: Gönül adamıdır.

O yüzden parası yoktur. O yüzden dostu çoktur.

YEMEĞİ ÇOK, MUHABBETİ AZ ESNAF LOKANTALARI

Dün önce Fes Cafe’de oturduk, çayımızı içtik. Sonra Pedaliza’ya gitmeye karar verdik.

Kapalıçarşı yığınla özelliğinin yanı sıra lokantaları ile de ünlüdür. Esnaf öğle yemeklerini bir simitle atlatmaz. Dükkan boş bırakılmayacağı için önce çıraklar gider karınlarını doyurur. Sonra ustalar yola koyulur. Hepsinin sevdiği bir lokanta vardır. Kimi birini kimi diğerini tercih eder ve lokantaya sadece yemek yemek için gider. Karınlar sohbete tok, aç karnına muhabbette mecal yoktur.

Kapıdan girer girmez o gün neler piştiğine bakılır, masalara şöyle bir göz atılır, tanıdıklara Aleykümselam denir ve tepeleme taze ekmek dolu sepetlerin durduğu beyaz örtülü masalara geçilir. Öyle girişmiş, ara sıcakmış, ana yemekmiş, kimse yüz vermez... Her gün çıkan yaklaşık yirmi türlü yemekten biri seçilir, hadi bilemedin üzerine bir de tatlı yenir. O kadar.

Çarşının en ünlü lokantaları Havuzlu ve Subaşı’dır. Öğle saatlerinde iğne atsan yere düşmez.

Ama geçen süre içerisinde her şey gibi Çarşı da değişmiş. Bu ikiliye bir de Pedaliza eklenmiş. Diğerlerini iyi bildiğim, yüzlerce kez yemek yediğim için Adıgüzel’e Pedaliza’ya gitmeyi ben önerdim.

Cebeci Han’dan girer girmez karşınıza çıkıyor. Tarihi mekana girer girmez iyi bir lokantaya geldiğinizi anlıyorsunuz. Güler yüzlü şef hoş geldiniz diyor. Daha çok sebze ağırlıklı yemekler var. Bol dereotlu bezelye, patlıcan kebap, kabak kalye, enginar, bakla... Bir de klasikler: Biber dolma, karnıyarık, salçalı köfte, püre. Ve elbette başka hiçbir lokantada yiyemeyeceğiniz lezzetteki pilav. Pilav esnaf lokantalarının tacıdır. Lokantanın kalitesi pirinç tanesinden anlaşılır. Bir de elbette tatlılar. Sütlaç, ayva, kabak, aşure ve artık esnaf lokantaları dışında bulunmayan çeşit çeşit hoşaf.

Ben köfte, Adıgüzel bezelye yedik. Sonra da kahvelerimizi içmeye Fes Cafe’ye gittik. Fes de çarşının yenilerinden sayılır. Açılalı sekiz yıl olmuş. Nuruosmaniye kapısından girdikten sonra sağa sapan ilk caddeye dönün, biraz ilerleyip sola sapın. Bu sokak sizi Halıcılar Caddesi’ne çıkarır. Ortada bir şadırvan ve caddenin iki yanında antika ve halı dükkanları vardır. İşte orada, bir süreden beri çarşının modern yüzü diyebileceğim Fes Cafe ve hemen yanında Cafe’nin sahibi olan Metin Tosun’un diğer dükkanları var. Birinin adı Hamam diğerininki Abdulla.

Fes Cafe, adı üzerinde kafe. Kahvehane değil. Çay servisi, kahvesi, kahvenin yanında sundukları küçük kurabiyeleri, bol köpüklü cappuccinosu ve mönüde yer alan diğer seçenekleri ile; ama hepsinden önemlisi serviste çalışan modern gençleri ile çarşının diğer mekanlarından farklı. Kapalıçarşı alaturkadır. Fes, adına inat ne doğulu ne batılı. Aslında bizim gibi, buralı.

TAKSİ DURAĞI OLMAYAN TEK ÇARŞI

Abdulla ve Hamam’da çeşit çeşit havlular, peştamallar, banyo tasları ve el yapımı sabunlar satılıyor. Tarçınlı, lavantalı, kekikli sabunlar. Eski sabunların günümüze uyarlanmış biçimleri. Müthiş güzeller.

Kahve faslından sonra halı toptancılarına gittik. Çemberlitaş’a gidip hanlara girdik. Birinde çay, diğerinde elma, berikinde ıhlamur içtik. İstisnasız hepsinde yaşlı başlı bir adam ‘Hoş geldin dede’ diyerek Adıgüzel’i karşıladı, ağırladı. Üst katlara çıktık, özel bölümlere girdik. Her biri göz ağrısını gösterdi. İpekler, yünler, eprikler. Dün dokunmuş gibi duran eskiler, bin yıllık duran yeniler.

Koca gün, geçti gitti.

Sonra sokağa çıktık, taksi beklemeye başladık.

Yürüyüp Eminönü’ne inmesem hálá bekliyor olacaktım.

İnanılır gibi değil ama Kapalıçarşı’nın durağı yok.

İstanbul’un en turistik yerinde nasıl olur da taksi durağı olmaz?

Nasıl olur da yalnızca havaalanı yolcusu turistleri kabul eden ve üç kuruş yerine bin kuruş isteyen kabadayı şoförler oradan kovalanmaz?

MİNİ KAPALIÇARŞI REHBERİ

n Pedaliza: Yağlıkçılar Caddesi, Cebeci Han No: 55, Tel: 0212 527 45 82.

n Fes Cafe: Halıcılar Caddesi No: 58, Tel: 0212 522 90 78.

n Halı bakımı için önemli bir adres; Halı Hospital: Ekspertiz, toz dolabı, şampuan havuzu, kurutma odası, adrese teslim, eğri halıların düzeltilmesi, yıpranmışların tamiri, saçak çekilmesi gibi halıya ait her şey için... Tel: 0212 471 85 00.
Yazarın Tüm Yazıları