Adem’i kim öldürdü?

21 Eylül 2001 Cuma günü öğleden sonra Londra’nın ortasındaki köprüden geçen biri, nehrin üzerinde kendisine doğru yüzen turuncu renkteki cismi fark etti, bekledi, gözlerine inanamadı, polisi aradı. Kafası, kolları, bacakları büyük bir titizlikle kesilmiş, damarlarına bulanık su dolmuş, turuncu şortlu küçük zenci, yarım saat kadar sonra nehirden çıkartılmıştı.

Kafası olmadığından dişleri, kolları olmadığından parmakları yoktu. Geleneksel yöntemlerle kimliği tespit edilemedi. /images/100/0x0/55ea2577f018fbb8f86e09c6Scotland Yard dedektifi Will O’Reilly, soruşturma dosyasına ‘Adem (Adam) Cinayeti’ adını verdi.

İçinde adli tıp uzmanı, genetikçi, jeolog, botanikçi, etnolog, papaz, kara büyü ve cadı uzmanlarının yanı sıra pek çok ülke polisinin yer aldığı Adem soruşturması, Pandora’nın kutusunu biraz araladı. Kutu, aradan geçen 4 yılda tam olarak açılamadı, ama bakın içinden neler çıktı.

DELİL 1

Ritüellere göre bir muti cinayeti değil

Polis gövdeyi bulduğunda, bunun alışılagelmiş bir cinayet olmadığını fark etti. Otopsi raporuna göre, sünnetli erkek çocuğun yaşı dört ile yedi arasındaydı, çok keskin bir bıçakla önce ensesinden vurularak kafası bedenden ayrılmış, öldükten sonra bacak ve kol kemikleri kesilmiş ve turuncu şort giydirilmişti. Var olan kemikleri sağlamdı. Başkaca darp izi yoktu. Pankreası normalden büyüktü. Suda 5-10 gün kalmış olmalıydı. Üzerinde faile götürebilecek tek bir kıl ya da lif arandı. Bulunamadı. Toksikolojik analizde, öksürük kesici folkodin saptandı. Olayın cinsellikle ilgili bir boyutu yoktu. Midesi boştu. Son yemeğini 12-18 saat önce yemiş olmalıydı.

Başlangıçta, cinayetin Güney Afrika’da uygulanmakta olan, ritüel nitelikli bir ‘muti’ cinayeti olduğu sanıldı. ‘Muti’, Zulu dilinde ilaç anlamına geliyor ve kesilen vücut parçaları ya da çıkartılan organların, değişik otlar ve bitki kökleri ile karıştırılması ile imal ediliyor. Güney Afrika polisi, muti cinayetlerinde kulak, yanak, göz ya da cinsel organ gibi parçaların vücuttan ayrıldığını, Adem’in cinsel organlarına dokunulmamış olması nedeniyle, daha çok Batı Afrika’da rastlanan türde bir ritüel sırasında kurban edilmiş olabileceğini bildirdi.

DELİL 2

Mitokondriyal DNA analizi

Londra Adli Bilimler Servisi’nde görevli Andy Urquhart, Adem’in dokularından DNA analizi yaptı. Bulduğu sonuçları, İngiliz DNA veri tabanında bulunan 39 bin Afrikalının DNA profili ile karşılaştırdı. Aralarında ebeveynlerini bulamadı.

Andy, daha sonra Adem’in ana tarafından bir akrabasını bulabilmek için mitokondriyal DNA’sını (mtDNA) inceledi. Hücrelerimizin büyük bir bölümünde bulunan mitokondrilerdeki DNA, çok ilginç bir özelliğe sahiptir. Çünkü taşıdığı genetik bilginin yarısını anneden, kalan yarısını ise babadan alan çekirdek DNA’sından farklı olarak mtDNA, sadece anneden alınan genetik bilgiyi içerir. Bu nedenle, kadın olsun, erkek olsun, anne tarafından akraba olan herkesin, kuşaklar boyu mtDNA özellikleri birbirinin aynıdır.

İngilizlerin, henüz yeterli mtDNA bilgisi içeren bir veri tabanı olmadığından, Adem’in ana tarafından da bir akrabasına ulaşılamadı.

Ancak mtDNA’nın çok ilginç bir diğer özelliği, yapısının kıtalara özgü nitelikler, yani ‘haplogruplar’ taşımasıdır. Elde edilen sonuçlarla, çocuğun Batı Afrika kökenli olduğu ortaya çıktı, ancak Londra’ya ne zaman geldiği elbette saptanamadı.

DELİL 3

Kemiklerdeki mineraller

Londra Üniversitesi, Royal Holloway College jeologlarından Kenneth Pye, Adem’in kemiklerini inceledi ve stronsiyum 87 izotopunun 86’ya oranının (87 Sr/86 Sr), bir başka deyişle ‘izotop imzasının’, erken Kambriyen kayalarına uyduğunu saptadı. Belli bir bölgenin kayalarındaki izotop imzası, kayaların ufalanmasıyla oluşan topraktakinin aynıdır. Aynı imza sularda, bu su ve toprakla yetişen bitkilerde, bu bitkileri yiyen hayvanlarda ve bu bitkilerle hayvanları yiyen insanlarda tekrarlanır.

Diş mineleri, erken çocukluk döneminin geçirildiği yerin ‘izotop imzasını’ taşır. Buna karşın, dişin dentin kısmı ile kemikler son yıllarda yaşanan bölgenin stronsiyum izotop oranına sahiptir. Adem’in incelenecek dişi yoktu. Ama kemikleri, erken Kambriyen kayalarının bulunduğu Batı Afrika’nın Yoruban Platosu’nda büyüdüğünü gösterdi.

Adem’in Batı Afrika’dan İngiltere’ye getirildiğini gösteren bu veriler üzerine Nijerya’ya giden İngiliz polisleri, Benin City ile İbadan arasındaki 10 bin kilometrekarelik bir alandaki tüm yerleşim yerlerini ev ev dolaşarak, Adem’in akrabalarını aradılar. Bölgedeki tüm okulları ziyaret ettiler, kayıp çocuk listelerini incelediler. Hatta büyücülük konusunda uzman (!) kabile mensupları ile görüştüler. Bilgi verecek olana 48 bin pound ödül vaat ettiler. Hiçbir sonuca varamadılar.

Nisan 2002’de Nelson Mandela, Afrika halklarına, bu konuda destek talebiyle seslendi. Bunu, o tarihte Arsenal’de top koşturan Nijeryalı yıldız oyuncu Nwankwo Kanu’nun anadili Yorubaca yaptığı çağrı izledi. Milyonlarca el ilanı, Nijerya’nın dört bir yanına dağıtıldıysa da bir sonuç alınamadı.

DELİL 4

Nehirler tanrıçasına bir adak

İngiliz polisinin danıştığı, Londra Üniversitesi etnologlarından Afrika dinleri uzmanı Richard Hoskins, turuncu renkte giysi ile nehre atılan çocuğun, Yoruba inanışının nehirler tanrıçası Oshun’a bir adak olduğunu söyledi. Tanrıça’nın kutsal rengi turuncuydu ve ölüm öncesi bir ‘balawo’, yani geleneksel bir rahip, mutlaka çocuğa özel bir karışım yutturmuş olmalıydı.

Bunun üzerine Adem’e ikinci bir kez, bu sefer Güney Afrikalı patolog Hendrik Scholtz gözetiminde otopsi yapıldı. Bağırsakların alt kısmında kum ve kil ile birlikte ufalanmış kemik ve alçı parçacıkları, ayrıca ne olduğu anlaşılamayan bitki kalıntıları ve polenler bulundu. Bu garip karışıma ek olarak ham altın parçalarına da rastlandı.

Toplu iğne başı büyüklüğündeki kemik parçacıkları, bu tür örneklere uygulanan DNA analizlerinde 11 Eylül olayları ile önemli deneyimler elde etmiş New York Adli Tabipliği’ne gönderildi.

DELİL 5

Bağırsaktaki kalabar baklası ve polenler

Adem’in bağırsağındaki garip bitki kalıntısını, Kew Garden Kraliyet Botanik Bahçeleri’nde görevli bir botanikçi inceledi ve kalabar baklasına (physostigma venenosum) ait olduğunu bildirdi. Adem’in bu baklayı ölümünden 48 saat önce yutmuş olabileceği saptandı.

Nijerya’nın güneydoğusundaki bir kent ile aynı adı taşıyan bir sarmaşığın meyveleri içerisindeki çok zehirli kalabar baklası, eskiden başta Nijerya, Gabun ve Kamerun gibi ülkelerde zanlılara yedirilir, şayet ölürse, suçluluğu tespit edilmiş olur, ölmez ise suçsuz olduğuna kanaat getirilirdi.

Günümüzde, kalabar baklası alkaloidleri, Birleşmiş Milletler’in zehirler listesinde yer alıyor, bitki hükümetler denetiminde yetiştiriliyor ve fizostigmin eldesinde kullanılıyor.

Adem’in bağırsağındaki polenleri ise, Londra Üniversitesi’nden polen uzmanı Nickolas Branch inceledi. Bunların ‘botanik parmak izi’nin Kuzeybatı Avrupa ve İngiltere’de yetişen, Afrika’da bulunmayan otlara uyduğunu bildirdi. Böylelikle çocuğun ölmeden en az 3 gün önce İngiltere’ye getirildiği anlaşıldı.

DELİL 6

Kutsal turuncu renkteki şort

Temmuz 2002’de Glasgow’da, Nijeryalı Joyce Osagiede tutuklandı. Joyce, ritüel cinayetler işleyen Yoruban Tarikatı mensuplarından kaçtığını, kocasının bir ‘balawo’ olduğunu iddia etti. Adem soruşturmasının başlamasından bu yana, Avrupa genelinde, akrabası olabileceği düşüncesiyle yargı ile karşı karşıya gelen her Afrikalıya DNA analizi yapılıyordu. Joyce Osagiede ile Adem arasında bir kan akrabalığı bulunamadı. Polis, kadının evinde içi tavuk tüyleri dolu viski şişeleri ve Adem’in üzerindeki şortla aynı beden, aynı markada turuncu şortlar buldu. Şortlar Almanya’daki bir mağaza zinciri için Çin’de ve sadece 120 tane üretilmişti. Kadının yakınlarını izleyen polis, 2003 yazında Kingsley Ojo adlı başka bir Nijeryalıyı tutukladı. Ojo’nun evinde kara büyü malzemeleri bulundu, ancak hiçbirinde insana ait bir bulaşığa, bu arada Adem’in DNA’sına rastlanmadı. Aynı tarihlerde, Almanya’nın insan kaçakçılığından aradığı, Joyce Osagiede’nin kocası 37 yaşındaki Nijeryalı Sam Onogigovie, Dublin’de yakalandı. DNA analizi yapıldı. Adem’in babası ya da yakın bir akrabası değildi. Hemen ardından 21 Nijeryalı kaçak tutuklandı. Yasadışı işlerde çalışan, kimi zaman fahişelikle geçinen bu erkeklerin, Afrika’dan Avrupa’ya büyük çapta insan kaçakçılığı yapan bir örgüt için çalıştıkları ortaya çıktı. Evlerinde ‘voodoo’ ayinlerinde kullanılan malzemeler ele geçti. Ancak yapılan incelemelerde Adem cinayetiyle herhangi bir ilişki saptanamadı.

DELİL 7

Nehirden çıkan 7 mum

Adem’in küçük gövdesinin çıkartıldığı Thames Nehri defalarca arandı. Bunlardan birinde, içerisinde beyaz pamuklu bez parçasına sarılı, yarısı yanmış 7 mum olan bir çanta bulundu. Çarşaf üzerinde hálá ‘Adekoye Jo Fola Adeoye’ yazısı okunuyordu. Mumlara ‘Fola Adeoye’ sözcükleri kazınmıştı. Bunlar Yorubalılar arasında yaygın olarak kullanılan isimlerdi ve polis, Adem ile ilgili bir ipucu bulduğu umuduna kapıldı. Ne yazık ki bağlantı kurulamadı. Adeoye, New York’ta yaşıyordu ve mumları Londra’da bulunan ailesi, 11 Eylül 2001 Dünya Ticaret Merkezi yıkımında ölmediği için Celestial Church of Christ Kilisesi’ndeki bir ayinde yakmış, geleneklere uyarak, çarşafa sarmış ve nehre atmıştı.

SONUÇ

Afrika’dan kaçırılan küçük cadılar


Adem soruşturması hálá sürüyor. 26 Haziran 2005’te Scotland Yard, Victoria Climbie Vakfı’na hazırlattığı raporu açıkladı. Rapor, sadece 2001 yazında, Adem ile birlikte 299 Afrika ve 1 Karayip kökenli çocuğun kaybolduğunu, her yıl bu sayıya binlercesinin eklendiğini öne sürdü. Bunların arasında, elbette ülkelerine geri dönenler vardı, ancak Afrikalı bazı dini liderlerin, cadı olarak nitelediği çocukların, tıpkı yedi yaşındaki Abidjanlı Victoria Climbie gibi öldürüldüğü iddia edildi.

Raporda, 10 pound karşılığında temin edilen Afrikalı erkek çocukların, köktendinci Hıristiyan tarikatlar tarafından Londra kiliselerinde kurban edildiği yer aldı. Bu iddialar, doğal olarak İngiltere’de yaşayan Afrikalı din adamları ve sayıları 1 milyonu bulan Afrika kökenliler arasında tepki ile karşılandı. İngiliz polisi ırkçılık ve ayrımcılık ile itham edildi.

Londra’nın ortasındaki ünlü köprüden geçen dikkatli bir yayanın, tesadüfen gördüğü turuncu şortlu, kafasız, kolsuz, bacaksız küçücük siyah gövde, 21. yüzyılda Avrupa’nın ortasında nehirler tanrıçasına adanarak ölenlerden herhalde sadece biri. Kim olduğu ise hálá bilinmiyor. Kamuoyu ve basın olaya karşı ilgisini neredeyse kaybetti. Nijer nehrinden bir İngiliz çocuğun gövdesi çıksaydı, Avrupalıların tepkisi ne olurdu diye merak ediyorum.
Yazarın Tüm Yazıları