Açılışlara, törenlere katılmamalı

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

Resme, yarı resmî, gayrı resmî açılışlara, törenlere katılan bahtsızların sayısı aşağı yukarı nüfusumuzun üçte ikisini bulur, üçte birinin de yaşı tutmadığından paçayı kurtarmışlardır.

Meslek sicilimde bu hane kötü örneklerle doludur.

Pazartesi akşamı, İstanbul'un banliyölerinden birinde, kale içindeki törende aynı acı tecrübeyi yaşadım. Saat 20.00'de konserin başlayacağı yazılıydı davetiyede. Ben de 19.50'de kalenin içinde yerimi almıştım.

Tam bir saat, 21.00'e kadar açılış töreni konuşmalarını dinledim.

Hitabetten yoksun bürokratlar, arz-ı endam ettikten sonra, sıra mahalli derneklerin başkanlarına geldi. Eline mikrofonu geçiren konuşmaya başlayınca, sabır zona'sı olduk.

Törenin en yüksek düzeydeki konuğu as solist gibi sona saklanıyor. Ondan önce sahne alan bürokratlar, gecenin öneminden, özelliğinden çok ona bağlılıklarını belirtiyorlar. Konuşmayı uzattıkça uzatıyorlar. Bu insanları, öğretmenleri 23 Nisan'da olsun konuşturmadı mı, diye düşünmeden edemedim.

Gecenin acıklı ve gülünç bölümü, plaket teatisi oldu. Az gelişmişliğin iki unsuru bir aradaydı.

İstanbul'dan kilometrelerce uzakta, bir kalenin içinde bunları yaşarken, inanın kendimi bir kalebent gibi hissettim.

Binlerce törenden sonra şu gerçeği anladım: Türkiye'de en gelişmiş sanayi plaket sanayii idi; en büyük müşteri de devletti.

***

YURT dışındaki törenlerde, en üst düzeydeki konuğa hitap edilir, ardından da baylar, bayanlar denilerek esas konuya geçilir. Bizdeki, çiçek gönderilen şarkıcıların teşekkür listesini andırıyor.

Bazan bir takım yazarların neden yüzyıllardır okunduğunu anlıyorsunuz... Dün akşam Çehov'un taşrada geçen hikayelerini hatırladım.

Frankfurt Kitap Fuarı'na yıllardır giderim, açılış törenlerinde bulunurum: Orada herkes kısa ve öz konuşur, bu da iki kişiyi geçmez. Törenlerde önemli olan, dikkatin dağılmaması, özün kaybolmamasıdır. Bir saat süreye insan nasıl dayanabilir ?

***

HERKES takdim edildi, orkestra şefi hariç. Bunca önemli zevatın arasında bir sanatçının adını anmaya da değmezdi zaten.

Artık ben törenli konserler için kapıda bekleyeceğim, konser başlayınca salona gireceğim.

Çünkü ne sinirimin bozulmasını isterim, ne Türkçemin.













Yazarın Tüm Yazıları