AB iç siyaset malzemesi olmaya devam edecek

TÜRKİYE’nin 42 yıldır devam eden AB macerası her zaman iç siyaset malzemesi oldu ama son dönemdeki kadar hiç olmamıştı.

Şurası kesin ki; bundan sonra AB ile yapılacak müzakereler çok daha fazla iç siyaset malzemesi olarak kullanılacak, herkes bir tarafından çekiştirecek.

AB’nin iç siyasette başlıca tartışma konularından biri olacağı, son bir-kaç günde yaşananlarla iyice ispatlanmış oldu. AB ve bazı üye ülkeler, son günlerdeki sekter ve çifte standartlı tavırlarıyla, bu eğilimi iyice beslemiş oldu.

Başbakan Tayyip Erdoğan yine Kızılcahamam’da milletvekilleri ve parti yöneticileri ile toplandı. Kızılcahamam toplantıları her zaman milletvekillerinin tabandan gelen tepkileri yansıttıkları biraz ‘gaz alma’ toplantıları oluyor. Bu nedenle Erdoğan, AB konusunda ne kadar yumuşak bir üslup içinde olsa da, yine de tabana dönük mesajlar vermekten kendini alamadı. Erdoğan’ın verdiği mesaj, özetle ‘AB olmasa da Türkiye’nin aynı yola devam edeceği’ biçiminde özetlenebilir. AB tarafından alınacak hiçbir kararın ülke olarak yönümüzü rotamızı değiştirmeyeceğini, ülkenin geleceğinin 3 Ekim ya da herhangi bir tarihe endekslenemeyeceğini söyledi. Bizce bu mesajlar çok doğru ve yerinde verilmiş mesajlardı.

Ancak daha sonra Erdoğan, pazar günü MHP’nin Ankara’da yaptığı AB karşıtı mitinge çok sert yanıtlar verdi. Lüksemburg müzakerelerinin girdiği açmaz üzerine, Kızılcahamam toplantısı dün öğlen saatlerinde bitirip, Ankara’ya dönen Erdoğan, bitiş konuşmasında MHP’ye çok sert mesajlar gönderdi. Bizce bu sert çıkış, mitingin, yörelerinden dönen AKP milletvekillerini telaşa soktuğunu, bu görüşlerin parti yönetimine de aksettirildiğini gösteriyordu.

Erdoğan’ın çok sert sözleri arasında elbette ki çok yerinde olanları vardı. Örneğin MHP’ye iktidar olduğunda AB’nin istediği kararları kendisinin aldığını, bunun belgelerle ortada olduğunu söyledi. Hatta ileri gidip ‘bölücübaşını affettiklerine’ de yine vurgu yaptı.

GALATAPORT SIKINTISI

Erdoğan
’ın söylemek istediği, belki de daha çok tabanına söylemek istediği bizce şuydu ki; ‘muhalefette iken söylediğiniz şeylerin, iktidar olduğunuzda, Hükümet sorumluluğunu aldığınızda tam tersini yapabilirsiniz, bunlar normal, o nedenle bizim yaptığımız da normal’

Ancak bizce unuttuğu nokta şu ki; MHP’nin bu girişimi, her ne kadar kendisi geçmişte yapmış olsa da, ister istemez prim yapacak. Çünkü gerçekten toplumların hafızası çok zayıf. Muhalefette iken kendi lehine olan bu hafıza zayıflığının, iktidar olduğunda aleyhine döndüğünü, herhalde Erdoğan da, kendi deneyimlerinden biliyordur...

Erdoğan’ın demeçlerinde ‘telaşlı olduğunu’ yansıtan başka bir olay da Galataport ile ilgili söyledikleriydi. Erdoğan bu tartışmalara da, bizce yanlış bir üslup ve dozda sert yanıtlar vererek, bu tartışmanın ileride daha çok uzayabileceğini ve ileride kendilerine sıkıntı yaratacak boyutlara varabileceğini de, göstermiş oldu.

Aslında Kızılcahamam’dan gelen duyumlar, milletvekillerinde şimdiye kadarkilerden çok daha fazla rahatsızlık olduğunu, rahatsızlık konularının başında da AB ve Galataport konularının geldiğine işaret ediyordu. Yani Erdoğan bu konulara ağırlık vererek, bir anlamda tabandan gelen rahatsızlıkları gidermeye çalıştı. Toplantı biterken MHP’ye yüklenen konuşmasının bu kadar çok alkış alması da, aslında bu duyumların bir ispatı oldu.

Erdoğan ‘İstediğime istediğim gibi veririm’ tarzıyla ve ‘kuru kuruya yahudi düşmanlığı yapılıyor’ diyerek, olaya ilkesel yaklaşmadığını, sadece konjonktürel yaklaştığını, bizce göstermiş oldu. Bu arada önce ‘görüşmedim’ deyip, sonra ‘görüştüysem ne oldu’ demesinin verdiği sıkıntının kendisini hep takip edeceğinin farkında olduğunu da, bizce belli etti.

Bu satırlar yazılırken, müzakerelerin başlama ihtimali yeniden kuvvetlenmeye başlamıştı. Süreç başlasa da başlamasa da, AB’nin içsiyasette daha fazla ağırlık kazanacağı ise kesin.
Yazarın Tüm Yazıları