AB hukuku ve güvence

HAYATIN örgüsünü, her an yaptığımız seçimlerle dokusak da en zor olanı, geleceğimiz için karar verdiğimizi fark ettiğimiz anın seçimidir. ‘Evet’ ya da ‘Hayır’.Bu zor kararın karşısında Kıbrıs Türk ve Rum liderleri, Rauf Denktaş ve Tasos Papadopulos, tavırlarını ortaya koydular. ‘Hayır’ diyorlar. Haklılar. İkisi de, ortadan kaldırılması öngörülen devletlerin başkanı. Ama ne var ki, gelecek o devletlerle kurulmayacak.Yeni bir devlet projesi iki halka, kendi kimliklerini koruyarak birlikte yaşama yolunu açıyor.Eskisini korumak için verdikleri mücadele kadar, yeni devleti kurmak için çaba harcayacak kararlılığı gösterebilirlerse tabii.Çünkü, geçmişte olduğu gibi gelecekte de hiçbir şeyin garantisi yok. FRANSIZ HUKUKÇUNUN DEĞERLENDİRMESİPazartesi sabahı Strasbourg’da, Avrupa Hukuku’nun tanınmış isimlerinden bir Fransız hukukçunun ofisinde, Kıbrıs konusunu ve derogasyonları tartıştık. Kıbrıs’ın hukuki olmaktan çok siyasi bir konu olduğunu söyleyerek adının yazılmaması kaydıyla görüşlerini açıkladı.Türkiye, Annan Planı’nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (Strasbourg) ve Avrupa Adalet Divanı (Lüksemburg) mahkemelerine açılacak davalar ile delinmemesi için verilecek hiçbir güvencenin yeterli olmadığını öğrendim bu görüşmede. Evet, Avrupa Birliği’nin üyesi olan Danimarka ve 1 Mayıs’ta üyeliği kesinleşecek olan Malta, AB’nin birincil hukuku olarak kabul edilen kalıcı derogasyonlara sahipler.Yani, Avrupa Birliği’nden gelen, ‘kalıcı istisnalar olamaz’ değerlendirmesi doğru değil. Eğer AB içinde ‘konsensüs’ sağlanırsa kalıcı derogasyonlar olabiliyor.Pekiyi bu bir güvence mi?‘Hayır’ diyor Fransız Profesör, ‘Bir başvuru üzerine, Avrupa Birliği Mahkemesi, birincil kanun haline getirilmiş olsa bile, herhangi bir derogasyonun AB hukukuna uymadığı kararını verebilir.’Demek ki, birincil hukuk güvencesi bile, derogasyonlar için yeterli değil. Annan Planı’nı delecek girişimler olabilir ve olacak da. Ancak, Fransız profesöre göre, anlaşmanın güvencesi esas olarak siyasi olacak, ‘Türk tarafı açısından siyasi bir çözümden ve kurucu bir devlet olarak tanınmaktan daha kesin hangi garanti olabilir ki?’ diyor.Yani, Avrupa Birliği üyesi bir ülkeyi var eden bir anlaşmanın zedelenmesi kolay değil. Ama tekrar ediyorum. Hiçbir şeyin güvencesi yok.Önemli olan, derogasyonların delinmesini önleyecek hukuki ve siyasi mekanizmaları oluşturup güçlendirmek. Doğru insanları doğru yerlere getirmek bunun ilk adımı örneğin.TAZMİNATLARAnnan Planı’na göre, yeni kurulacak devletin eş başkanları İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurarak, var olan davaları silmeleri ve bundan sonraki başvuruları da yeni kurulacak devlete yöneltilmesini isteyecekler. Fransız Profesöre göre bu ‘Pek geçerli bir argüman’ değil. Bir insanın, haklarına yönelik bir olayı İHM’ye götürmesi ya da var olan başvurunun silinmesi pek mümkün görünmüyor. Yeni kurulan devletin bu konuda anlaşmaya varmış olması, geçmişle ilgili şikayet hakkını kaldırmıyor. Bu da hukuki bir tartışma.Ancak mülk konusunda ortaya çıkacak şikayetler, AB’nin yabancısı değil. Almanyaların birleşmesi sırasında da benzer davalara bakan İnsan Hakları Mahkemesi, hem mülklerin eski sahiplerinin hem de yeni sahiplerinin insan haklarının söz konusu olduğu birçok dava ile karşılaşmış. Profesöre göre, ‘Hakların çatıştığı durumlarda Avrupalı hakimler için karar vermek o kadar kolay olmuyor.’Kıbrıs’ta, referandumların sonuçları ne olursa olsun, hukuki ve siyasi mücadele hep sürecek. Bunun ise şaşılacak tarafı yok. Tuhaf olan, mutlak güvenlik olabileceğini düşünmek aslında.
Yazarın Tüm Yazıları