AB cephesinde yolsuzluk sarsıntısı

İKİ hafta önce başlayan yolsuzluk soruşturmalarının yol açtığı krizin Türkiye’yi nereye götüreceği sorusunun yanıtı bugün için açık uçludur.

Haberin Devamı

Uzun dönemli sonuçlarını kestiremiyoruz ama bugünden kesinlik içinde söz edebileceğimiz bir sonuç varsa, o da Avrupa Birliği ile ilişkilerin hükümetin tutumu yüzünden şimdiden çok ağır bir hasar aldığıdır.
AB’nin Türkiye’ye bakışında şekillenmekte olan çatlağı Avrupa Komisyonu’nun açıklamaları üzerinden göstermeye çalışalım.

***

Avrupa Komisyonu, yolsuzluk soruşturmasının yarattığı krizin ardından iki ayrı açıklama yapmış bulunuyor. Bunlardan birincisi, Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Füle’nin sözcüsü aracılığıyla geçen pazartesi günü yaptığı şu açıklamadır:
“Polis müdürlerinin görevden alınması ve polise yetkilileri soruşturmalardan haberdar etmeleri yolunda verilen talimatlar da dahil olmak üzere meydana gelen son gelişmeler, soruşturmaların bağımsızlığı, etkinliği, tarafsızlığı ve kuvvetler ayrılığı konularında ciddi kaygılar yaratmaktadır. Bu durum, AB tarafından zaten önerildiği üzere, düzgün çalışan bir adli kolluk sisteminin kurulmasına olan ihtiyacın da altını çizmektedir.”
Gelişmelerin sonraki günlerdeki seyri, Avrupa Komisyonu’nun kaygılarını ve rahatsızlığını daha da arttırmış ve geçen cuma günü bu kez doğrudan Genişleme Komiseri Stefan Füle üzerinden bir açıklama yapmaya yöneltmiştir.
Füle, açıklamasında sözcüsünün daha önce aktardığı kaygıları hatırlattıktan sonra şöyle diyor:
“Adli kolluk yönetmeliğinde yapılan değişiklik son günlerde yargının bağımsızlığına ve harekete geçme yeteneğine zarar vermektedir. Danıştay, bu yeni yönetmelikle ilgili yürütmeyi durdurma kararı aldı. Bu yürütmeyi durdurma kararını memnuniyetle karşılıyorum ve Danıştay’ın nihai kararını da çok hızlı bir şekilde vereceğini ümit ediyorum.
Hukukun üstünlüğü de dahil olmak üzere, üyeliğin siyasi koşullarını yerine getirmeyi taahhüt etmiş bir aday ülke olarak Türkiye’ye, bu suç iddialarının ayrımcılık ya da ayrıcalık gözetmeksizin şeffaf ve tarafsız bir şekilde incelenmesini güvence altına alacak bütün gerekli adımları atması çağrısında bulunuyorum.”

***

Haberin Devamı

Görüleceği gibi, Brüksel’de konu “ayrımcılık ve ayrıcalık gözetilmeksizin yürütülmesi” hassasiyetini de yaratmış bulunuyor. Bir başka anlatımla, hükümete “Soruşturma yapılırken suçlananlar hiçbir şekilde kollanmasın, birileri koruma görmesin” mesajı veriliyor. Böyle bir mesajını verilmesi ihtiyacının duyulmuş olması bile, AB’nin soruşturma sürecine güvenle bakmadığının açık bir kanıtıdır.
Ancak daha önemlisi, bütün meselenin AB ile tam üyelik müzakerelerinin sürdürülebilmesinin olmazsa olmaz koşulu olan “siyasi kriterler”le bağlantılı bir çerçevede formüle edilmiş olmasıdır. Dolayısıyla, her iki açıklamayı da AB’nin -siyasi kriterlerden uzaklaştığı- konusunda AK Parti hükümetine gönderdiği ciddi bir uyarı olarak değerlendirmek mümkündür.
İlginçtir ki, Kopenhag siyasi kriterleri, AB ile müzakerelerin başlaması aşamasında daha çok Kürt sorununda adım atılmasının ve askerin karar alma sürecindeki rolünün sınırlanmasının gerekçesi olarak karşımıza çıkmıştı. Keza, 2008 yılında Anayasa Mahkemesi’nde AK Parti hakkındaki kapatma davası açıldığında, Avrupa Komisyonu yine siyasi kriterlere dayanarak “AK Parti kapatılırsa müzakereler kesilir” uyarısını yapmıştı.
Bu hatırlatmalardan sonra altını çizmemiz gereken husus, siyasi kriterlerin bu kez yolsuzluk iddiaları ve yargı bağımsızlığına müdahale bağlamında telaffuz edilmekte oluşudur. AK Parti hükümeti, ilk kez Brüksel’in böyle bir uyarısına muhatap oluyor. Geçmişte siyasi yolculuğunda her seferinde AK Parti’nin önünü açan “siyasi kriterler”, bu kez AK Parti’nin karşısında “kırmızı ışık” olarak yanmaktadır.

***

Haberin Devamı

Önemli bir başka nokta, Füle’nin aldığı pozisyonun ortak bir Avrupa tutumuna dönüşmekte oluşudur. Nitekim Almanya’nın Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeir’ın hafta sonunda yolsuzluk soruşturmasını “Türkiye’de demokrasi ve hukukun üstünlüğü açısından bir sınav olarak gördüğünü” söylemesi ve iddiaların “-kimin karıştığına bakılmaksızın- aydınlatılması gerektiğini” vurgulamış olmasına bu çerçevede dikkat çekilebilir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın olayın paralel bir devletin demokrasiye karşı komplosu olduğu şeklindeki tezinin, bu aşamada Avrupa cephesinde fazla bir etki yapmadığı anlaşılıyor. Bu tezi bir noktada destek bulsa bile, yine de yargıya müdahalenin mazereti olarak kabul görmesini beklemek gerçekçi olmaz.
Her halükârda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve kurmaylarının AB’yi bu konuda ikna etmek için çok ciddi çaba sarf etmesi gerekecektir. Tabii, AB’nin bünyesinde paralel devlet yapıları barındıran bir ülkenin tam üyeliğini kendi kuralları açısından -şeffaflık başta olmak üzere- nasıl değerlendireceği ayrı bir analizin konusudur.

Yazarın Tüm Yazıları