AB basın konusunda neden değişti?

AB Komisyonu’nun geçen cuma günü Brüksel’de “Sesini Yükselt” başlıklı bir konferans düzenleyerek Batı Balkan ülkeleri ve Türkiye’de ifade ve medya özgürlüğü alanındaki sorunları masaya yatırmasını nasıl okumalıyız?

AB’nin basın özgürlüğü konusunda birden sesini yükseltmesinde hangi faktörler rol oynuyor?

BALKANLAR’DA KAOS TABLOSU

Balkanlar’dan başlayalım. Çoğu demokratik kurumlarını ve serbest pazar ekonomisinin mekanizmalarını henüz inşa etme ya da kurumsallaştırma aşamasında olan Batı Balkan ülkelerinde basın sektörü ve basın özgürlüğü alanında ciddi sorunlar yaşanıyor.
Bunların önemli bir bölümü, Türkiye’de 1990’lı yılların başında özel TV kanallarının serbest bırakılmasından sonra gündeme giren sorunlarla çok benzeşiyor; tam bir kuralsızlık ortamında salt nüfuz elde etmek için görsel medyaya giren işadamları, mülkiyetin şeffaf olmaması, kara paranın basın sermayesine nüfuz etmesi, etik ölçülerin boşlukta kalması gibi...
Bu tablo AB Komisyonu’nu da kara kara düşündürüyor. Çünkü bu ülkelerin bir bölümü (Makedonya, Karadağ ve Hırvatistan) resmen tam üye adayı adayı. Bir bölümü ise (Arnavutluk, Kosova, Sırbistan ve Bosna) resmen aday olmasa da AB’nin önümüzdeki 10-15 yıllık genişleme perspektifinin içinde yer alıyor.
Bu ölçüde kuralsızlığın hakim olduğu medya yapılarıyla söz konusu Balkan ülkelerinin çoğunun AB’ye tam üye olmak bir tarafa, tam üyelik sürecine hazırlanabilmeleri bile mümkün değil. Basın sektörüne hakim olan kaos ortamı, bu ülkelerde reform sürecinin hayata geçirilmesini de engelliyor.

AB SÜRECİ BASINI KORUYAMADI

Türkiye bu fotoğrafın içine farklı bir açıdan, doğrudan basın özgürlüğü alanındaki baskılar, açılan davalar ve hapisteki gazeteciler gibi sorunlar nedeniyle giriyor.
Dış dünyada Türkiye’nin basın özgürlüğünden, dolayısıyla demokrasiden uzaklaşan bir ülke görüntüsü vermeye başlaması AB Komisyonu’nu da sıkıntıya sokuyor. Nedeni basit. Türkiye, tam 11 yıldır AB’ye tam üye adayı statüsünde ve 6 yıldır müzakere yürütüyor. Bu süreçte basın özgürlüğü alanında ilerleme göstermesi gereken bir ülke. Oysa gidişat bunun tam tersi yönünde.
Buradan çıkan sonuç yeteri kadar açık. Demek ki, AB’ye tam üyelik süreci, Türkiye’de gazetecilerin ifade özgürlüğü açısından yeteri ölçüde kuvvetli bir koruma kalkanı ve caydırıcılık sağlayamadı.
AB Komisyonu, sonuçta birliğin genişleme coğrafyasında yer alan hem Balkan ülkeleri hem de Türkiye’deki bütün bu olumsuz yönelişleri nasıl durdurabiliriz, nasıl önleyebiliriz arayışına girmiş bulunuyor.
Görevinde birinci yılını henüz dolduran Genişleme Komiseri Füle’nin en önemli önceliklerinden biri basın alanındaki bu tabloyu düzeltmek. Füle, ilk adımını “Sesini Yükselt” konferansıyla atarak, hem Avrupa kamuoylarına hem de hükümetlere AB’nin artık kayıtsız kalmayacağı mesajını vermiş oldu.

AB’DEN YENİ ADIMLAR

Füle’nin ikinci adımı, konferanstaki tartışmalarda ortaya çıkan beklentileri bir mektupla Türkiye de dahil olmak üzere konferansın konusu olan ülkelerin başbakanlarına göndermek olacak.
Üçüncü bir adım, Komisyon’un her yıl yayımladığı ilerleme raporlarının bundan böyle nitelik değiştirecek olmasıdır. Komisyon, geçmişte yalnızca basın alanındaki sorunlara işaret etmekle yetinmekteydi. Yeni dönemde ise raporların ilgili bölümleri hem daha detaylı olacak, hem de işaret edilen sorunların nasıl düzeltilmesi beklendiğine ilişkin talepler de bu raporlara konacaktır.
Bir başka önemli değişiklik, AB Komisyonu’nun yeni dönemde gazetecilerle, basın örgütleriyle daha yakın ve kurumsal bir diyaloğa girecek olmasıdır. Aday ülkelerdeki AB temsilcilikleri, yeni dönemde basın sorunlarına daha duyarlı, gazetecilerle diyaloğa daha açık bir çizgiye kayacaktır.
Bir bu kadar önemlisi, AB’nin Türkiye’de seçim sonrasında kurulacak hükümete dönük somut beklentilerini şimdiden masaya koymuş olmasıdır. En önemli beklenti, Ceza Yasası ve Terörle Mücadele Yasası’nda köklü değişiklikler yapılmasıdır. Benzer şekilde, CMK’nın özel yetkili mahkemelerde sanıklardan delil saklanmasını mümkün kılan hükümlerinin ayıklanmasının da pakete dahil edileceği anlaşılıyor.
Stefan Füle’nin başını çektiği bu inisiyatif, basın özgürlüğünün seçim sonrasında AB ile Türkiye arasındaki diyalogda en önemli başlıklardan birini oluşturacağını gösteriyor.
Yazarın Tüm Yazıları