7 yıl!

ABDULLAH Öcalan bugün tam 7 yıldan beri konuğumuz! Zaten Kenya'da apar topar uçağa atıldığında, özel görevliler kendisine "Memlekete hoşgeldin Abdullah" demişlerdi.

Yol boyu korkudan titriyordu. Acaba uçaktan aşağı atarlar mıydı? Yere inince öldürürler miydi? Ama hiçbir kötü davranışla karşılaşmadı.

Sorgusunda bülbül gibi öttü. Zorluk çıkarmadı. Örgütün sırları dahil bildiği her şeyi anlattı.

Korkusu sürüyordu. Kalıbının adamı olmadığı ortaya çıkmıştı. Yargı süresince de uysal bir çocuk gibi davrandı, bildiklerini bir kez daha anlatma fırsatı buldu.

Şimdi İmralı Adası'nda herhalde, Suriye'de yaşadığı parlak hayatı hep düşünüyordur. Çevresinde PKK'lı kızlardan oluşan haremi, onlarla göbeğini kaşıya kaşıya yaptığı muhabbetler!..

***

Suriye'de iken Türkiye'den ziyaretine gelmek için kuyruğa giren anlı şanlı gazeteciler! Kabul etme ayrıcalığını ihsan ettiklerinden vıcık vıcık sorular!.. "Sayın Öcalan şu konuda acaba ne düşünüyorsunuz?.."

Beyefendinin ağzından çıkan sözler birkaç gün sonra fotoğraflarıyla birlikte Türk basınında yayınlanırdı. "Apo yazarımıza dedi ki... Birlikte resim çektirdiler... Apo Galatasaylı... Apo acılı Adana seviyor... Apo PKK için dedi ki..."

Acaba o söyleşilerle kendisinin ve örgütünün propagandasını yapan bizim anlı şanlı gazeteciler ve köşe yazarları, 1984 yılından bu yana öldürülen 40 bin'e yakın insanımızın sorumluluğunu biraz olsun vicdanlarında hissediyor mu? Bilemiyorum.

Bazı gazetecileri tehdit etmekten de geri kalmazdı. "Bu görüşmeyi Şam'da yaptığımızı yazarsanız sonunuz fena olur. Türkiye'de can güvenliğiniz tehlikeye düşer."

Suriye bu şahsı 20 yıla yakın ülkesinde barındırdı, korudu, besledi. Günün birinde Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş Hatay'a gitti, sınırda yaptığı konuşmada Suriye'ye açıktan posta koydu. Kağıttan kaplan Suriye ürktü ve Öcalan'ı derhal paketleyip dışarıya gönderdi. Sonrasını hepimiz biliyoruz.

Peki işin acı yanı nedir? PKK terörüyle mücadelede on binlerce insanımızı yitirmiş, en az 100 milyar dolar para harcamıştık.

Suriye'ye bir özür bile diletmeyi başaramadık. Hayır, başaramadık değil. Böyle bir talepte bile bulunamadık.

Bize yazıklar olsun.


"KAYIT DIŞI MUHALFET"

Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Fethullah Gülen'in gazetesine konuşmuş. Sözlerini dün manşetten verdiler: "Bazı kurumlar kayıt dışı muhalefet yapıyor."

Kayıt dışı muhalefet!
Yeni bir kavram. Peki kim bunu yapıyormuş? Onu da Çiçek'in ağzından dinleyelim:

"Mahkemelerin, milletin değer ve beklentileriyle ters düşmemesi gerekir."

Birincisi, bu sözleriyle özellikle türban konusunda yargıya gözdağı veriyor. "Kararlarınızı bizim istediğimiz doğrultuda verin" demeye getiriyor.

Yargı kararları birilerinin değer ve beklentilerine göre değil, kurallara, hukuka göre verilir. Cemil Bey bunları bilmez mi? Elbette bilir!

Sonra yakınıyor:

"Şimdi yeni bir muhalefet şekli çıktı. Bu, kayıt dışı muhalefettir. Çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından iktidarın icraatını engellemeye dönük faaliyetler, Meclis'teki muhalefetten daha etkili. Ancak bunlar (kayıt dışı muhalefet) resmi kayıtta görünmüyor. (Demek ki muhalefeti resmi kayıt altına sokmak gerekiyormuş!) Türkiye'nin temel açmazı burada. Kayıt dışı muhalefet yoluyla iktidar engellenerek Türkiye'nin önü tıkanıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde kayıt dışı muhalefetin yeni marifetleriyle karşı karşıya kalınabilir."

Kayıt dışı ekonomi, kayıt dışı kara para gibi kavramları bilirdik de, bu kavramı ilk kez duyuyoruz. Adalet Bakanı icat ettiği bu "kayıt dışı muhalefet" tanımıyla hangi kurum ve kuruluşları kastettiğini, bu muhalefetin "kayıt içine" nasıl alınması gerektiğini açıklamıyor!

Allah rızası için söyleyin, Türkiye'de muhalefet yapan kim var? Adalet Bakanı Meclis'teki muhalefeti fazla hesaba katmıyor. Haksız sayılmaz. Geriye kim kaldı? Sivil toplum örgütlerinin, sendikaların sesi çıkıyor mu? Medyada çok az sayıda yayın organı ve köşe yazarı dışında bunlara muhalefet sergileyen var mı? Gerçekler bire bir saptırılıyor, ortalık yağdan baldan, pembe tablolardan geçilmiyor.

O halde Adalet Bakanı "kayıt dışı muhalefet" derken kimi kastediyor?

Bu soruyu orta zekalı kime sorarsanız, alacağınız yanıt aynı olacaktır:

Yargıyı... Mahkemeleri.

Bu gibi çıkışlar, partisinin siyasal çıkarları uğruna hakimlere, savcılara, mahkemelere böyle dolaylı yollardan ve "kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla" yöntemiyle gözdağı vermeler hele Adalet Bakanı'na hiç yakışmaz.
Yazarın Tüm Yazıları