60 saniyede harikalar yaratmışlar

Hafta sonu Londra’da gerçekleşen Empire Ödülleri’nin yan etkinliklerinden biri Jameson Empire 60 Saniye finaliydi.

Olay şu...

Bu bir yarışma. Dünyanın dört bir yanından amatör, profesyonel isteyen herkes kendine kitlelerce bilinen bir film seçti, “Inglorious Basterds / Soysuzlar Çetesi” mesela, “Top Gun” mesela... Ve seçtikleri filmi esprili bir şekilde 60 saniyede yorumladılar.

Türkiye’den de önce halk oylaması, ardından özel jüri tarafından seçilen iki finalist vardı. Dila Naz Uzsüt 60 saniyelik “Amelie” yorumuyla katılıyordu yarışmaya. Mustafa Yenerkol ise kendi gözünden bir “Matrix” çekmiş ve adını “Matrisk” koymuştu.

Tüm yarışmacılar ve Jameson ekibi, bir de biz iki gazeteci konakladığımız Langham Otel’in barındaki kokteylde buluştuk. Öyle böyle değil, millette heyecan dorukta. İşi fazlasıyla ciddiye alanlar da var. Örneğin 60 saniyelik “Top Gun”ın hem yönetmeni hem de oyuncusu olan çocuğun üzerinde filmde giydiği üniforma var.

Diyorum ya, biz işin eğlencesindeyiz ama yarışmacılar acayip havaya girmiş vaziyetteler. Aynı “Top Gun” ekibi bu yıl üçüncü kez katılıyormuş yarışmaya. Azim böyle bir şey. Bir atasözü de var bununla ilgili biliyorsunuz, olmaz şimdi burada.

Ve inanır mısınız barın köşesinde Brad Pitt dikiliyor. Söylemeseler “Benjamin Button” gerçek oldu, Brad Pitt gençleşip karşınıza çıktı sanırsınız. Hatta “Benjamin Button” çekilirken bilgisayar efektleriyle boşuna uğraşmışlar; en azından Pitt’in canlandırdığı karakterin 20’li yaşlarını filmde bu çocuk rahatlıkla canlandırabilirdi. Barın köşesindeki çakma Brad, İrlandalı bir ekip tarafından “60 Saniye” için hazırlanan “Soysuzlar Çetesi”nde rol almış.

TÜRKİYE’DEN KATILAN FİLMLER BEĞENİLDİ

Yarışmanın finali ve ödül töreni için Soho’daki küçük bir kulübe giriyoruz. Herkes localarda yerini alıyor, dört duvara görüntüler yansıtılıyor ve ortamda bir Eurovision havası hakim. Ülkelerin bayrakları masalarda, ekranda “teaser”lar dönüyor, arada tezahürat yapılıyor. Milliyetçi damarlar genel olarak kabarmış durumda, bir yandan da viski kokteyller yuvarlanıyor.

Sahnede İrlandalı komedyen Dara O’Briain var, şov başlıyor. Birer dakikalık 16 film sırayla izleniyor. Seyircinin alkışlarına bakılırsa Türkiye’den katılan iki film de beğeniliyor.

Alt tarafı bir dakikalık bir şey, diye düşününce insan bu filmlere verilen emeği görüp şaşırıyor. “Evil Dead” mesela... Stop motion olarak oyun hamuruyla çekilmiş, hem alkış hem de ilk 5’e girerek ödül aldı.

Ödül alan diğer filmler “True Lies” (Rusya), “Top Gun” (ıngiltere), “Roger Rabbit” ve “There Will Be Less Blood” (ırlanda) oldu.

Biz bu kez elimiz boş döndük. Ama olsun, eğlendik. Belki seneye...

İstanbul’u film seti yapabiliriz

Londra’ya hiç bir film seti olarak bakmamıştım. Bu kez oldu.

Bizi “movie mania” adlı bir tura çıkardılar.

Bir süre önce kullanımdan kalkan eski tip çift katlı otobüslerle şehri dolaşıp bugüne kadar birçok filme ev sahipliği yapmış mekanları ziyaret ettik.

“Dört Düğün Bir Cenaze”den tutun da James Bond serisine, “Austin Powers”dan “Notting Hill”e, “Harry Potter”dan “Mary Poppins” ve “Darling”e onlarca filmin birçok sahnesinin çekildiği yerleri görünce şehre de farklı bir gözle bakmış olduk.

Öğrendiğimiz kadarıyla 2004’te Film London kurulduktan sonra Londra sokaklarında film çekmek için kolaylıklar sağlandı, prosedürler geliştirildi. Böylece hem İngiliz hem de yabancı filmlerde bu şehir dekor olarak daha sık kullanılmaya başlandı ve Londra’nın ikonik eserleri sinema aracılığıyla kitlelere ulaştı.

Bunun turizme yansıması bariz bir şekilde gözleniyor. Turistlerin yüzde 20’sini şehre filmlerde gördükleri Londra manzaraları çekiyormuş. Az buz bir rakam değil. İngilizler bu yolla çok başarılı bir tanıtım politikası yürütüyor aslında.

Biz de bunun bir benzerini yerli dizilerle görüyoruz. Malum Ortadoğu’dan Türkiye’ye gelen birçok turist dizilerdeki konakları vs görmek istiyor. Fakat bizimkisi biraz tesadüf oldu. Bilinçli değil. Bana kalırsa biraz daha bu konuya ağırlık verebiliriz. Barcelona Belediyesi Woody Allen’ın “Barcelona Barcelona”yı çekmesi için nasıl masrafları karşıladıysa, biz de yönetmenlere benzer kolaylıklar sağlayabiliriz. Ya da Londra gibi politikalar izleyebiliriz.

Yarın başlayacak İstanbul Film Festivali’nde İstanbul: İçeriden ve Dışarıdan diye bir bölüm var mesela. Bu bölümde İstanbul’u konu eden Türk ve yabancı filmlerden bir seçki yer alıyor. Bence çok iyi fikir. Ve bu fikir geliştirilmeli.
Yazarın Tüm Yazıları