6 kadın artı esas kadın

Bir sürü kusurum var. Bir tanesi de şu: Hiçbir şeyi kısa yoldan anlatamam. Kulağımı illa tersten göstereceğim.

Derdimi uzun uzun, teferruatlı anlatacağım.

İçim ancak öyle rahat ediyor.

Meselenin gözünü çıkarınca...

Yani bıçak bile dayasanız boynuma, küt diye bugüne atlayamam.

Olmaz.

Mutlaka 2 hafta öncesine döneceğiz...

İNŞALLAH BU AKŞAM SUYUM PATLAR!

6 kadın 1 erkek doğumu bekliyoruz...

Maceranın bu noktasında kalmıştık zaten değil mi?

1. kadın annem.

Çocuk sahibi olacağına inancını yitirdiği küçük kızı doğum yapacak. Kalkmış Adana’dan gelmiş. Bavulunda bilumum loğusa şerbeti ve kaynar(*) malzemeleri. Nasıl da mutlu, nasıl da gururlu. Kolay mı? Kızı, doğru yolu buldu, anne oluyor. Ama her şeye rağmen biraz temkinli. Loğusaların bir acayipleştiğini biliyor, kızı zaten acayipti, kim bilir nasıl bir loğusa olacak. ‘Allah sonumuzu hayır etsin!’ diye düşünüyor.

2. kadın ablam.

Teyze olacak diye deliriyor. Baştan herkesi uyarıyor: ‘Bebek, doğduğu anda benimdir. İçinizde tecrübesi en taze anne benim. Tamam mı Mami? İlk 2 hafta sen mutfağa iniyorsun, loğusaların iyi beslenmesi gerekiyor, yemek pişiriyorsun, misafirlere ikram yapıyorsun. Ayşe dinleniyor. Minik Alya ise benim kanatlarımın altına giriyor. Ve ben bütün marifetlerimi gösteriyorum...’ Yine de biraz endişeli, elinde olmadan düşünüyor: ‘İyi de dadı n’olacak? Hem ona ne gerek vardı...’

3. kadın dadı Gülşen Hanım.

Ablamın en büyük rakibi. Ablam amatör anne, dadı profesyonel. Gerçi ablam, dadıdan önce kafayı bize takmıştı. İki sevgili birlikte doğum kurslarına giriyoruz ya. Ya onun bilmediği bir şey öğreniyorsak oralarda? Bizim ağzımızdan bebek bakımındaki son gelişmeleri izliyordu, bakalım yeni bir şey var mıydı. Olmadığını öğrenince rahatlıyor, bizi rahat bırakıyor, dadıyı hedef alıyordu. Üçüncü kadın Gülşen Hanım... Ben değil, o beni buldu. Birkaç sene önce alanının iddialı isimlerinden biri olarak kendisiyle röportaj yapmıştım. Abdullah ve Selay Oğuz’un kızları Maya’nın dadısıydı. Hiç evlenmemiş, hiç çocuğu olmamış ama pek çok çocuğa annelik yapmıştı. Fazla bağlanmasın diye, bir evde bir yıldan fazla kalmamaya dikkat ediyor, o süre zarfında günlük tutuyor, giderken de o günlüğü çocukların annelerine teslim ediyordu. ‘Eğer bir dadı arıyorsanız Dubai’ye gelebilirim sizinle’ deyince, durdum. Hızlı bir muhasebe yaptım. Bir yana kendimi, bir yana doğacak bebeğimi, bir yana da tecrübeli ve profesyonel bir dadının sağlayacağı rahatlığı koydum. Kafam karışmadı değil. Dedim ki: ‘Dominant teyze gibi davranmayacaksanız olur. Ama çocuğumu benden almaya çalışırsanız külahları değişiriz. Tecrübesiz olabilirim ama o benim çocuğum...’

4. kadın Şengül Pallı.

Doğum fotoğrafçısı. O da kendi alanında bir ekol. İstanbul’daki neredeyse bütün hastane yönetimleri tarafından biliniyor, tanınıyor. Anne isterse, doktor da tamam derse, Şengül doğuma giriyor ve dünyanın en mucizevi olayını bir dokümenter tadında görüntülüyor. Tahmin edersiniz ki Dubai’deki hastaneyi bu işe razı etmek biraz zahmetli oluyor. Daha önce böyle bir taleple gelen olmamış. Ama sonuçta Şengül’ün fotoğrafları hastane yetkilileri tarafından acayip beğeniliyor. Aynı zamanda ebe olması da ekstra bir takdirle karşılanıyor. ‘Tamamdır doğuma girebilir’ deniyor, ‘Çektiği fotoğraflardan bize de vermesi şartıyla...’

5. kadın Dubai’deki evin demirbaşlarından İnoka.

Bu şehre ilk yerleştiğimizde ‘Yardımcıya ihtiyacınız var mı?’ diye kapımızın zilini çalan Siri Lankalı kız. O günden beri bizimle. O da en az diğer kadınlar kadar dört gözle doğurmamı bekliyor...

6. kadın ben.

Ben de bekliyorum. Bekliyorum. Bekliyorum. İkide bir doktoruma soruyorum: ‘Ne zaman doğururum?’ ‘Tıp pek çok sorunun cevabını verebiliyor ama şu iki sorunun cevabı yok’ diyor, ‘Doğumun ve ölümün zamanı...’ Her akşam ‘İnşallah bu akşam suyum patlar’ diye yatağa giriyorum. Ve o su, bir türlü patlamıyor. Her krampta her ağrıda ‘Hah sonunda başladı galiba doğum’ diyorum ama tık yok. Günler geçiyor. Bir süre önce ‘Erken doğum olabilir aman ha yürüme, yüzme, sevişme...’ diyen doktorum da çark ediyor, ‘E peki o zaman istersen tekrar yürümeye, yüzmeye başla’ diyor. Doğumu tetiklemek için elimden gelen her şeyi yapıyorum ama Alya’nın rahatı yerinde galiba...

KADINLARIN ASKERLİĞİ DOĞUMLARI

Bu kadar kadını bir ev içinde hayal edebiliyor musunuz?

Hep birlikte Haziran Gecesi’ni izliyorlar!

Her akşam ‘İnşallah, bu akşam!’ diye bakıyorlar adamın yüzüne...

Ve sonsuza kadar doğum hikayeleri anlatıyorlar.

Durumu kavradım:

Kadınların askerliği, doğumları.

Erkeklerin bitmeyen askerlik hikayelerini kadınların bitmeyen doğum hikayeleri karşılıyor.

Bu vesileyle annemin 3, ablamın 2 doğumunun kronolojik olaylarını ve psikolojik değerlendirmelerini ezberime almış bulunuyorum.

SİRİ LANKA’DA ARAPSABUNU YOK MU?

Doğum hazırlığı ise apayrı bir şey.

Evde bir hareket, bir koşturmaca.

Resmen bir dönüşüm yaşanıyor.

Evin gerçek hanımefendisi geliyor...

Henüz ortada olmayan küçük hanımın bütün çamaşırları önce bir güzel yıkanıyor. Ütüleniyor. Katlanıyor. Dolaplara yerleştiriliyor. Halıları siliniyor. Odası Türk usulü temizleniyor. İnoka’yla Türk usulü temizlik nedir anlatılıyor. Yok öyle sadece elektrik süpürgesiyle iki dakikada tak fişi, bitir işi. Arapsabunundan söz ediliyor. Kız durumu kavrayamayınca ‘Siri Lanka’da arapsabunu yok mu?’ diye soruluyor.

Bir Arap ülkesinde bulunmamıza rağmen burada arapsabunu diye bir sabun türü yok. Bu bizi çok üzüyor, arapsabunuyla yapılmayan temizlik temizlik değilmiş gibi geliyor.

Sonunda bir şey bekleyen kadın şizofrenisinden kurtuluyoruz çünkü yapılabilecek bütün temizlikler bitmiş oluyor.

Bütün kafalar bana dönüyor:

‘E hadi... Doğur artık... Temizlikler de bitti!’

KENDİ BAŞINA DOĞURACAĞIN YOK HADİ ARTIK HASTANEYE

Doğuramayan kadın konumunda kaldığım için ve günde en az 5-10 telefon ‘Aaaa... Sen hálá doğurmadın mı?’ diye sorduğu için kendimi suçlu hissediyorum.

Tabii bu kadar kadın bir arada olunca (tatlı) bir rekabet de başlıyor.

Sen onu yaptın, ben bunu yaptım diye.

Ve bir an geliyor insanın içi şişiyor.

Karnın zaten şiş...

Bu iki şiş, adamın ruhunu daraltıyor.

Allah’tan doktor imdadına yetişiyor.

‘Hadi artık hastaneye’ diyor, ‘Kendi başına doğuracağın yok!’

Alya Mey bence babasına acıyor ve olaya dahil olan 7. kadın olarak aramıza karışıyor.

Var olduğu andan itibaren de esas kadın oluyor.

Hoş geldin küçük canavar!

(*)

KAYNAR, bir tür loğusa şerbetidir. Bizim oralara (Adana) özeldir. Bir kere soğuk değil sıcaktır. Peki bu kaynar, neyle kaynar? Tarçın, karanfil, zencefil, yenibahar vs. gibi baharatlarla. Bu baharatlar, kaynar için özel dikilmiş tülbent bohçalara konuluyor, üzerine bol miktarda şeker ekleniyor ve suyla kaynatılıyor. Servis edilirken de üzerine dövülmüş ceviz ve tarçın ekleniyor. Amacı süt yapması ve loğusanın direnç kazanması. Ama içen duvara tırmanıyor, benden söylemesi...

HAMİŞ: Görmemişin doğum yazısı yarına...
Yazarın Tüm Yazıları