5 duyu eÄŸitimiyle nefsime hakim oldum

Güncelleme Tarihi:

5 duyu eÄŸitimiyle nefsime hakim oldum
OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 25, 2005 00:00

ErtuÄŸrul Akbay, yazı dizisinin sonunda Hindistan’ın Güney ucundaki Maysur kentindeki deneyimlerini aktarıyor. Ä°ki ay boyunca buradaki insanlarla birlikte yaÅŸayan Akbay, Hint fakirlerinin 5 duyu eÄŸitimlerini kendisinde de uyguladığını, çok fayda gördüğünü ve insanın nefsine bu sayede hakim olacağını söylüyor...Ä°nsan, nefsine hakim olmadan ne saÄŸlıklı yaÅŸama kavuÅŸabilir, ne de bir baÅŸarıya... Bunun için insanın 5 duyusuna hakim olması gerekir. Peki, bir insan bu 5 duyusuna nasıl hakim olabilir.Ä°ÅŸte bu nedenle dünyanın en ünlü Hint fakirlerinin yaÅŸadığı Hindistan’ın taa güney ucundaki Maysur kentine gittim. Onlarla birlikte 2 aya yakın yaÅŸadım. Onlarla birlikte yedim içtim, yatıp kalktım. Onların 5 duyu eÄŸitimlerine katıldım. Bu Hint fakirlerinin 5 duyu eÄŸitimleri bana çok mantıklı geldi. Kendime uyguladım. Çok faydasını gördüm. Sonunda anladım ki, bu eÄŸitimlerle sabırlı ve azimli olan herkes 5 duyusunu geliÅŸtirebilir. Ve nefsine hakim olup hedefindeki her baÅŸarıya ulaÅŸabilir.Dün kaldığım yerden Hint fakirleriyle geçirdiÄŸim günleri anlatmaya devam ediyorum... Swamiji Sri Sri Ganapathi eÄŸitilmem için üst düzey yardımcılarından Naranjan’ı görevlendirmiÅŸti. Naranjan’ın çok da düzgün Ä°ngilizcesi vardı.Gece olmuÅŸtu. Büyük bir salonda tahta üzerine serilen bir hasırın üzerine uzanmıştım. Ãœstüme de verilen bir örtüyü örtmüştüm. Ne de olsa, geceleri gündüze göre soÄŸuk oluyordu.Sabahın dördünde yardımcım Naranjan’ın dürtmesiyle uyandım. Bana, ‘Bugün Dhyana günüdür’ dedi.- ‘Yani bayramınız mı?’- ‘Ne bayramı... Düşünceyi bir noktaya teksif etme çalışması günüdür’ diye cevap verdi.Sonra şöyle anlattı:- ‘Biz bu ve buna benzer çeÅŸitli çalışmalarla aynen bir sporcu gibi kendimizi formda tutmaya çalışırız.’DÜŞÜNCEYÄ° ODAKLAMAKSalonda 40’a yakın Hint fakiri bulunuyordu. Swamiji Sri Sri Ganapathi ise önde yüksek bir yerde baÄŸdaÅŸ kurmuÅŸ vaziyette oturuyordu. Ellerini de dizlerinin üzerine avuçiçleri yukarıya gelecek ÅŸekilde yapıştırmıştı. DiÄŸer Hint fakirleri de liderlerinin pozisyonunu almışlar. Gözlerini de tavandan aÅŸağıya bir iple sarkıtılan büyükçe bir mumun ışığına dikmiÅŸlerdi. Naranjan kulağıma fısıldarcasına bilgi vermeye baÅŸladı: ‘Gözlerin bu mum ışığında olacak. Bu ışıktan baÅŸka bir ÅŸey görmemeye ve düşünmemeye çalışacaksın. Bütün düşünceni bu ışıkta toplayacaksın. Ve gittikçe bu süreyi arttıracaksın. Ama bu arada nefes alıp vermen de çok önemlidir. Ä°nsanın enerjisi nefes alıp vermesiyle orantılıdır. ‘Kumbhaka’ dediÄŸimiz metodla düzenli bir ÅŸekilde nefes tutmaya, vermeye çalışırız. Kumbhaka metodunda nefesi burundan alıp vermek de ÅŸarttır. Bu sadece burun deliklerinin havayı süzdükleri için deÄŸil, bizim ‘Trijmeau’ dediÄŸimiz sinir uçlarının burun deliklerinde bulunması bakımından önemlidir. Burun deliklerinden giren hava bu sinir uçlarını tahrik edince göğüs geniÅŸletme hareketini yaratan sinirin öbür ucunu da tahrik etmiÅŸ olur. Böylelikle, doÄŸrudan doÄŸruya göğsün geniÅŸlemesine yardımcı olur. Bu yüzdendir ki, burunlarında et, kemik olanların vücutları daha az geliÅŸir.’Naranjan bana bu bilgiyi verdikten sonra ‘Kumbhaka’ metoduyla nasıl nefes alınıp verileceÄŸini şöyle anlattı:‘Dörde kadar sayarak burundan nefes aldıktan sonra sekize kadar havayı ciÄŸerlerinde tutacaksın. Sonra, sekiz sayana kadar nefesini yavaÅŸ yavaÅŸ vereceksin. Tekrar sekiz sayana kadar ciÄŸerlerin boÅŸ olarak bekleyeceksin. Bugün böyle yapacaksın. Daha sonraki günler 4’ü 8, 8’i 16 yaparak her geçen gün bu süreyi artıracaksın.’Sayılar arttıkça ben ne yaparım diye düşünürken Naranjan durumu anlamış olacak ki, ‘Korkma ölmezsin... Normal bir insan havasız 3 dakika, su içmeden 3 gün ve yemek yemeden de 3 hafta yaÅŸayabilir. Tabii, biz Hint fakirleri için bu süreler özel yetenek ve güçlerimize göre çok daha uzun olabilir.’EN AZ 48 GÃœN GEREKNaranjan’ın gösterdiklerini yapmak istediÄŸimde nefes tutmanın pek zor olmadığını anladım. Ancak sırf mum ışığına bakmak ve ondan baÅŸka bir ÅŸey düşünmemeyi ilk günlerde 10 saniye bile zor yapıyordum. Halbuki bir Hint fakiri hiç zorlanmadan kendini saatlerce bu mum ışığına verebiliyordu.Naranjan’a bu iÅŸ zor dediÄŸimde, şöyle konuÅŸtu:‘Tabii kolay deÄŸil. Her gün sabah akÅŸam birer saat çalışmakla ancak 48 günde baÅŸarabilirsin. BaÅŸlangıç zor olur. Ama ileride alışırsın. Åžimdilik, 10-15 saniyelik seanslar halinde yapmaya çalış. Seanslar arasında da 1-2 dakika da dinlenebilirsin. Bu yaptığımız Dhyana çalışmasından sonra da Dharana gelecek’ dedi ve arkasından ekledi:‘Dharana da Dhyana gibi bizim bir baÅŸka duyu eÄŸitim çalışmamızdır.’Bir saat süren Dharana çalışmasının arkasından 2 saatlik Dhyana çalışması baÅŸlamıştı. Bu çalışmada önce çevredeki tüm sesler duyulmamaya çalışılıyordu. Daha sonra, hafifçe çalan bir müziÄŸin sesi gittikçe artırılıyordu. Ve iradeyle bu sesler duyulmamaya çalışılıyordu. Ä°lk gün Dhyana’da olduÄŸu gibi Dharana da benim için fiyasko olmuÅŸtu. Tek kelimeyle çuvallamıştım. Ancak Naranjan’ın ve Swamiji’nin telkinleriyle üçüncü günden sonra kendimi toparladım. Ve yavaÅŸ yavaÅŸ oldukça baÅŸarılı olmaya baÅŸladım. Aradan 3 hafta geçmiÅŸti. Artık sıra ‘Beyinden beyine düşünce aktarması’ çalışmalarına gelmiÅŸti. AÅŸram’ın en uzak iki yerinden birinde bir ‘verici’, diÄŸerine de, bir ‘alıcı’ Hint fakiri oturuyordu. Aralarındaki mesafe çok uzak olduÄŸu için birbirlerini görme imkánı da yoktu. Genelde, ‘alıcı’ yerinde daha tecrübeli Hint fakirlerinden biri oturuyordu. Zira, ‘alıcı’nın iÅŸi ‘verici’den çok daha zordu.Bir baÅŸkasının aklını okumakAÅŸram’daki Hint fakirlerinin ‘Beyinden beyine aktarma’ dedikleri ÅŸey de ‘telepati’ ile bir fikri diÄŸer bir insana göndermekten baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildi. Bu çalışmalarda herkes yolladığı fikri bir tarafına not ederdi. Çalışma bitince de ‘alıcı’nın notlarıyla karşılaÅŸtırılırdı. Böylelikle, ne ölçüde baÅŸarıya ulaşıldığı anlaşılırdı.Beni bu konuda da eÄŸiten Naranjan, Vasudava ve Vigyana isimli fakirler, her çalışmada yüzde yüz baÅŸarılı oluyorlardı. Naranjan’ın belirttiÄŸine göre, bu aktarma iÅŸinde yakınlık uzaklık hiç önemli deÄŸildi. DiÄŸer odada oturanla Amerika’da oturan arasında hiç fark yoktu.‘Beyinden beyine aktarma’da temel kaide insanın bütün düşüncesini o arzuladığı ÅŸeyde toplamaktı. Yani, ondan baÅŸka bir ÅŸeyi gözünün önüne getirmeyecek, düşünmeyecek... Hayalinde onun sesinden baÅŸka bir ÅŸey duymayacaktı.Zaten günlük tüm çalışmalar da bunun temelinde yatıyordu. Bir ÅŸeyi kuvvetle istemek, sırf o ÅŸeyi düşünmek ‘aktarma’da ilk ÅŸart idi. Beyinden beyine aktarma yaÅŸa da bakmıyordu. ÖrneÄŸin Swamiji Sri Sri Ganapathi özel bir yeteneÄŸe sahip olduÄŸu için bu iÅŸi daha 12 yaşında baÅŸarmıştı.Beyinden beyine aktarma kadar ‘Avadhana’ isimli dikkat ve kendini verme çalışmasının Ashtavadhana ve Dasavadhana ÅŸekilleri de dikkatimi çekmiÅŸti. Ashtavadhana çalışmasında 8, Dasavadhana’da ise 10 ayrı ÅŸeyi birden aynı anda tek tek görüyormuÅŸ gibi düşünmek gerekiyordu.Kaderiniz avuç içinizde48 günlük çalışmadan sonra benim de 5 duyum bir Hint fakiri ile kıyaslanmasa da, ilk háline göre çok geliÅŸmiÅŸti.Sadece bir noktayı görmeyi... Çevremdeki gürültüleri duymamayı... Bir çiçek veya sevdiÄŸim bir yemeÄŸi düşünerek kokusunu duymayı... Bir ekmek kabuÄŸunu balık veya et tadında yemeyi baÅŸarmıştım. Öte yandan, aynı anda 3 ayrı konuyu düşünür hale gelmiÅŸtim. Netice olarak duyularıma, nefsime oldukça hakim olmayı baÅŸarmıştım.Haa... Unutmadan söyleyeyim. Swamiji Sri Sri Ganapathi bana insanların bakışlarından, yüz ifadelerinden düşüncelerini okumayı... Kullandıkları ellerinin avuç içlerinden de geçmiÅŸlerini ve geleceklerini okumayı öğretti. Ve bu bilgileri not tutmama izin verdi. Birkaç arkadaşımın avuç içlerindeki çizgileri okumam beni ÅŸaşırttı. Zira bu avuç içlerindeki çizgiler o kiÅŸinin geçmiÅŸini, geleceÄŸini yanılgı payı olmadan ortaya çıkarmıştı.Son olarak...Gösterilen ilgiden dolayı Hürriyet okurlarına ve TV’lerde beni izleyip kutlayan herkese en içten sevgilerimle, yazı dizisine ‘son’ diyorum.Ve yakında bu konuyla ilgili ve daha ayrıntılı bilgilerin yer alacağı kitabımda buluÅŸmak üzere...BÄ°TÄ°RÄ°RKEN...Biliyorum, saÄŸlıklı yaÅŸamın ticaretini yapan bazı üstad geçinen anti-aging doktorlarının çıkarlarına ot tıkadığım için bana çok kızgınlar. Bu kızgınlıklarını da çok doÄŸal karşılıyorum. Zira, saÄŸlıklı yaÅŸam için pahalı ilaçlara, vitaminlere gerek kalmadığını bu yazı dizimde anlattım.Artık, sadece zenginler deÄŸil, memur, emekli, işçi de doktorlara, eczanelere avuç dolusu para dökmeden saÄŸlıklı yaÅŸama kavuÅŸacaklar. Yeter ki, yazılanları aynen uygulasınlar.Kelebek okurlarının büyük ilgisini çeken bu yazı dizisi sayesinde geri plana düşen bu tüccar doktorlar öğrendiÄŸime göre ÅŸimdi tavsiye ettiÄŸim gıdaları kendileri de tüketir olmuÅŸlar.Sonunda, yabancı kaynaklı tercümeler, pahalı ilaçlar, vitaminler yerine doÄŸal ve gerçek saÄŸlıklı yaÅŸamı keÅŸfetmeleri üstad geçinen bu anti-aging doktorlarının adına benim için çok sevindirici oldu.Hele hele... Bu konuda çok ün yapmış bir anti-aging doktorun artık somon yerine hamsi balığı... Pahalı ilaçlar ve vitaminler yerine domates, fındık, ceviz, çekirdek, köy ekmeÄŸi, yoÄŸurt, zeytin gibi yazı dizimde adları geçen tüm doÄŸal gıdaları tavsiye etmesi geç de olsa bu üstad doktor için büyük bir aÅŸamadır. Sonunda, saÄŸlıklı yaÅŸam konusunda doÄŸruyu seçtiÄŸi için kendisini candan kutlarım. Öte yandan en büyük arzum bu ünlü anti-aging profesörleriyle bir TV kanalında saÄŸlıklı yaÅŸam konusunda açık oturum yapıp halkı her yönden aydınlatmak.- BÄ°TTÄ° -Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!