48 saat Bodrum - Final

Biliyorum merakla Bodrum finalini bekliyorsunuz. Çok mail alıyorum sizlerden, aranızdan bazılarınız sonucun nasıl olacağına dair arkadaşlarınızla iddiaya girdiğinizi dahi yazmışsınız.

Haberin Devamı

“Kim kazanacak bilemem” der, kaldığım yerden devam ederim.
 
En son bildiğiniz gibi bol şoklu, bol sürprizli bir gün geçirip odalarımıza dağılmıştık.

Sabahın bir körü, inanılmaz bir gürültüyle yataktan sıçradım; “Pır pır pır pır pır pır”
Pencereye koşup ne oluyor, ne bitiyor diye bakayım dedim, sonuca ulaşmam on beş dakikayı geçti.

Ev değil sanki uzay merkezi, perdeler bile otomatik. Önce odadaki sekiz kumandadan deneme yanılma yöntemiyle perde kumandasını bulmak için büyük çaba gösterdim.

Birine basıyorum, ışıklar yanıyor; diğerine basıyorum, jakuzi suyla dolmaya başlıyor. Başka bir tanesi içi su dolu yatağımı ısıtıp masaj amacıyla sağdan sola, soldan sağa guluk guluk hareket ettiriyor.

Zar zor perdeleri açınca bir de ne göreyim; bir helikopter. Bir an “Eyvah” dedim, “kim bilir bu alet niye buraya geldi? Acaba bugün benim için Veli’nin listesinde neler var?”

Haberin Devamı

Tam o sırada “Tak tak”, “Ayşe Hanım günaydın, Veli Bey sizi kahvaltıya bekliyor ve rica etti çabuk olsun dedi.”

Apar topar kahvaltıya gittim, baktım herkes masada; “Günaydın millet”
“Günaydın sultanım, gel şöyle otur sağıma, bu orkideler de senin için. Hemen bir şeyler ye de çok heyecanlıyım, seni bir yere götürüp bir şey göstereceğim.”

İçim dışım balık, ıstakoz, karides olmuş, ben kahvaltı masasında da somon, karides, pavurya bacağı dışında bir şey bulamayınca bir ekmek parçasıyla aç midemi bastırdım.

Çay ya da portakal suyu var mı diye masaya bakınırken, elime yine bir bardak şampanya tutuşturulunca, artık resmen sesli sesli “bööööögk” dedim.

Şu zenginlik, daha doğrusu ultra zenginlik yaşamı beni üçüncü gününden baymaya başlamıştı.

“Doydun mu sultanım, gerçi hiçbir şey yemedin, yoksa beğenmedin mi, istersen Çinli Huan’a söyleyeyim sana suşi paket yapsın yolda yersin”

“A istemem, sürpriz neymiş, bana ne göstereceksin?”

“Gel, helikopterle seni bir yere götüreceğim on beş dakikalık mesafede”

“Ölsem binmem ben o alete”

“Gel tatlım korkma, hem rahat ol ben kullanacağım”
 
Ayaklarımın bağı çözüldü resmen. “Nasıl” dedim, “ya bizim sümüklü Veli helikopter mi kullanacak?”

Haberin Devamı

İki kankamın beni sürüklemeleri sonucu kendimi helikopterde buldum. Pır pır pır pır pır tozu dumana katarak havaya kalktık; “Allahım beni ne olur evime ulaştır, anamı göreyim, kızımı göreyim, daha gencim ölmeyeyim” diye dua ederken Veli’nin sesi geldi;
“Sultanım bir camdan baksana bakalım ne göreceksin”

Baktım; “Bir ada görüyorum Veli”

“Doğru cevap. Nasıl ama? Şu kadar büyüklükte, şu kadar bilmem nenin bilmem nesi ve sıkı dur, eğer beğendim dersen de burası şu andan itibaren senin ama sakın baskı yapıyorum sanma.

Beni kabul etsen de etmesen de bu ada beğenirsen senin olacak, babam ve benden sana küçük bir hediye, ne de olsa sen bize emanetsin”

Haberin Devamı

O an karar verdim bu ultra zenginlerin beyin kıvrımları kesin paralize oluyordu. Kardeşim hadi madem hediye alacaksın git bari bir araba ya da bir yalı malı al, ne işim olur benim adayla?
Şaka tabi onları da istemem ama adayı hiç istemem. Ne yapacağım ben adayla? Hafta sonu bir ton para ödeyip, arkadaşlarımı eşimi dostumu yanıma alıp, bir dünya yol uçup, sonra tekne kiralayıp şu Tantinakos Adası mı nedir oraya gelip, oradan da bir helikopter kiralayıp, insiz cinsiz adada bir palmiye altında, ağaçtan kafama düşen Hindistan ceviziyle zevki sefa mı edeceğim?

Artık ciddi ciddi sıkılmaya, gerilmeye başlamıştım. Bir yandan da erkeklerin sadece para ve güçle kadınlara her istediklerini yaptırabileceklerini, kendilerine âşık edebileceklerini sanmalarına duyduğum öfke ve sinir beynimin içinde tekrar pörtlemeye başlamıştı.
“Adanı da al ve git Veli” deme raddesindeydim ama bir şey diyemedim sadece; “Sağol Veli burayı beğenmedim, daha doğrusu gözüme küçük geldi” dedim.

Haberin Devamı

Veli bir bozuldu, bir bozuldu ama ses etmedi. Ani bir manevrayla da rotamızı saraya çevirdi.

Yere inince, ben tam toprağı öpecekken yine o ses geldi, yani Veli;
“Sultanım ikinci kattaki terasa gelebilir misin, seninle bir şey konuşmak istiyorum”.

“Hay senin sultanına da!” diyecektim, yok onu da diyemedim, marş marş ikinci kattaki terasta yerimi aldım.
“Ne oldu Veli, hayırdır?”
“Ben de sana soracaktım Ayşe, nen var diye, ne yapsam mutlu olmuyorsun, hiç gülmüyorsun ama belki de haklısın hata bende; Yunanistan’ı sever misin diye sana hiç sormadım, eh sen de burada sıkıldın.
Neyse tatlım her şeyin bir çaresi var. Ben zaten gerekli organizasyonu dün gece sen uyurken yaptırdım. Şu anda personel eşyalarımızı topluyor, bir saat sonra yola çıkıyoruz, helikopterle direk havaalanına gidiyoruz oradan da...”
 
Oley oley, “Oradan da ver elini İstanbul” demesini beklerken...

Haberin Devamı

“Oradan da Paris’e uçuyoruz tatlım” deyince artık sinirimin son haddine geldim. Ben de nasıl bir ağlama krizi anlatamam size.

 “Ben evime gitmek istiyorum artık Veli, kızımı özledim.”
“Ay gözyaşlarını yerim senin, merak etme Paris’te de kendini evinde hissedeceksin. Otelde kalmayacağız zaten benim orada da evim var, orada kalacağız. İstersen senin kızı da aldırayım ha, ister misin tatlım?”

Tamamdı artık, olay romantizmden, tatilden falan çıkmış, resmen korku filmine dönüşmeye başlamıştı. Adam gözümde adeta tutkulu bir sapığa dönüşmüştü.
Kankalarıma da derdimi anlatamıyordum, onlardan aldığım tek cevap “Sen enayi misin Ayşe!” tarzındaydı.

Acil bir plan yapmam gerekiyordu ve yaptım. Önce Veli’yi Paris’e gitmemek için iknayla işe başladım.

“Veli ya olur mu hiç öyle, ben çok sevdim Yunanistan’ı. Bugün zaten çok yorgunum, bugünü burada geçirelim, Paris’e yarın gidelim, olur mu canım benim?”

“Olur mu canım benim?” sözü işi gördü “Tamam tatlım, nasıl istersen.”
“Ha Veli bir de bu gece evde kalmasak, tekneye gidip orada kalsak? Bu ev çok büyük gece korkuyorum ben. Hem teknenin de tadını çıkaramadık, olur mu tatlım?”
“Tamam tatlım, nasıl istersen”

Şu erkekler aslında ne saf, iki canım cicimle kendimi tekneye attırabilmeyi becermiştim.
Tekneye varınca, beni en şişman gösteren bikinimi giyip denize atlayıp durdum.
Bacağımın morluğunu kapatan vaterpruf fondoteni de tırnaklarımla kazıdım durdum. Göbeğimi de salıverince görüntüm evlere şenlik oldu ama adamın umurunda bile değildi; “Ay ben yerim senin o ayva göbeğini, ay kıyamam ben o bacaklarına. Nasıl da morarmışlar canım benim ya, keşke seninkiler yerine benimkiler morarsaydı” diye tüm gün kendi halinde söylendi durdu.

Ve gece oldu, yine sofralar kuruldu, yine balıklar, böcükler, pavuryalar, jumbo karidesler havada uçuşuyor. Ben ise açlıktan ölüyorum, gözümün önünden karnıyarık, pilav ve cacık gitmiyor.

Neyse sabır Ayşe dedim, az kaldı ne de olsa.

Bir ara herkesten gizli teknenin kıçına kaçıp, küçük bir takası olan ve Bodrum’da yaşayan İsmail Kaptan’ı aradım, her şeyi anlattım.
“ İsmail Kaptan, sakın geç kalmayasın, gece iki gibi teknede oluyorsun, yaklaşırken motoru kapat aman ha sesi duyulmasın. Ben kıç tarafta seni bekliyor olacağım, kimseye yakalanmadan beni Türkbükü’ne atacaksın, bana bir de Bilmem ne Oteli’nde bir yer ayarla, biraz uyurum oradan da sabah ver elini İstanbul”

“Tamam, Ayşe Hanım. Merak etme sen.”

Akşam yemeğinde ayağa kalkıp bir konuşma yaptım; “Bu gece içiyoruz arkadaşlar zom olana kadar.” Kankalarımı ve Veli’yi tüm gece içirdim; “Hadi ama ya, şerefe bir daha.” Benim içkileri ise deniz içti.

Beklenen an geldi, herkes mayıştı. “Hadi yatalım kankalarım, hadi yatalım Velicim. Ne de olsa yarın yola çıkıyoruz Paris’e”

Herkes kamaralarına dağılırken Veli bana dönüp;   “Sultanım, ebedi aşkım çok eğlendireceğim seni Paris’te” dedi.

“Tabi, eminim, dört gözle bekliyorum”
 
 48 saat Bodrum - Final
 
Kamaralardan horultular gelince, aldım pılımı pırtımı, gittim teknenin kıçına. Bir ışık gördüm, baktım o küçük taka. Sessizce yanaştı, önce bavulumu attım, sonra kendimi. İsmail Kaptan’a öyle bir sarılmışım ki adam; “Beni bu kadar sevdiğini bilmiyordum” dedi.

Türkbükü’ne doğru giderken “Ah ah millet sabah beni bulamayınca panik çıkacak diye düşündüm. Hele Veli, aman denize falan düştüysem diye Türkiye’nin en mühim dalgıçlarını seferber edip tüm denizi aratabilirdi. Allah’tan bir not yazmış, bırakmıştım.
“Millet kusura bakmayın acil durum, gece patronum Fatih Çekirge aradı, yarın şu saatte gazetede ol dedi. Hepinizi öpüyorum, sizlere iyi tatiller diliyorum.”

Bodrum’a varınca, hemen sabah uçağında yerimi ayırttım, iki üç saat uyudum, sonra havaalanına gidip uçaktaki koltuğuma kuruldum.

İstanbul’a vardığımda benden mutlusu yoktu, eve girip Ivanka’ya,  kızıma sarılıp, yeni pişmiş su böreğinden yedim. Tam o sırada telefonum çaldı arayan Veli, açmadım tabi.

Sonra mesaj attı; “Sultanım aşk olsun sana, neden beni uyandırmadın, istersen patronunu arayıp ben konuşayım izin alayım, biz Paris’e geçelim seni de direk oraya aldırayım akşam özel uçakla olur mu canım?”

 Bir haftadır cep telefonumdan beni arayıp bir türlü ulaşamayan arkadaşlarıma da duyururum, ne olur merak etmeyin yaşıyorum hayattayım. Sadece cebimi bir süreliğine açmayacağım, çünkü ne zaman açsam Veli arıyor, taktı kafaya Allah sonumuzu hayır eyleye.

 

Yazarın Tüm Yazıları