43 Mahsuse ve Avrupa bizi neden almaz

43 Mahsuse ile bir geçen hafta cumartesi sabahı karşılaştım. Uçsuz bucaksız alana yaklaştığımızı görünce, ağaçların altında kümelenmiş arkadaşlarından ayrılarak yanımıza geldi. Diğerleri de fark ettiler orada olduğumuzu. Ama tepkiler değişikti. Kimi kulakları dikti uzaktan izledi. Kimi daha sonra 43 Mahsuse'nin arkasından adım adım yanaştı. Osmanlı İmparatorluğu'nun Çiftlik Atı Humayunları'ndan Sultan Suyu Çiftliği'deyiz. Malatya'nın 17 kilometre batısındaki Sultan Suyu Vadisi'ndeki bu harada 1866 yılından beri önce Sultan'ın şimdi de Türkiye'nin soylu Arap atları yetiştiriliyor.Arap atları kuyruklarından belli olurlarmış. Kısrakların bakıcısı Melih Sarıgüzel, sağ kolunu kaldırıp dirsekten kendine doğru büküyor ve parmaklarını aşağı sarkıtıyor. İşte öyle yüksek tutarlarmış Arap atları kuyruklarını. İngiliz atları ise bacaklarının arasına sıkıştırırmış.Türkiye'nin en değerli atlarını üreten haralardan biri olan Sultan Suyu'nda önce aygırların bulunduğu ahırı gezdim. Ünlü Paris Sergisi'nde 1900 yılında birinciliği kazanan Şüveyme ile ikinciliği kazanan Seklavi'nin torunlarını gördüm. Kendilerine ayrılan parmaklıklı odalarda dinleniyorlardı. Ne kadar güzel ne kadar heybetliydiler bir bilseniz. Sonra iki yaşına kadar olan tayları ziyaret ettim. Onlar satılığa çıkmayı bekliyorlardı. Yarış atı olarak yetiştirilmek üzere üretilen bu tayların fiyatlarının 300- 400 milyar arasında olduğunu öğrendim. Ama eğer param olsa, yanına yaklaşılınca diken diken olan yelesi ile ‘‘punk’’laşıveren o huysuz, o korkak ama güzeller güzeli kızıl tayı hemen alırdım. * * * ÇOK kıymetli bir tatil günümü atlarla ‘‘sosyalleşerek’’ geçirmekten büyük mutluluk duyduğum o gün, Melih Sarıgüzel'den eşsiz hayat dersleri de öğrendim. Örneğin, Melih Bey ‘‘Avrupa Birliği'nin bizi neden istemediğini’’ çözmüş.Küçük bir olayla bunu bana izah etti, ben de size aktarıyorum.‘‘Biz atları nasıl terbiye ederiz? Bağırarak çağırarak, olmadı taş atarak yola getirmeye çalışırız.’’Ama geçenlerde Sultansuyu Harası'na İngiltere'den bir heyet gelmiş. Melih Bey dikkat etmiş, atlara muhabbetle hitap ediyorlar, yumuşacık ses tonlarıyla onlarla konuşuyor, onları seviyor, okşuyorlarmış. Atlar da öyle sakin, öyle yakın duruyormuş onlara. Aralarından genç bir kadın, ‘‘Biz’’ demiş ‘‘eğer at çok önemli bir hata yapmışsa en büyük ceza olarak yularından tutar, iki kez hızla aşağıya doğru başını çekiştiririz.’’İşte öyle değer verirlermiş Avrupalılar bu atlara. Türkiye'nin en iyi atlarından Volga 2'nin soyundan gelen kısrak 43 Mahsuse ile beraber dinlediğimiz bu olayı aktardıktan sonra Melih Sarıgüzel, Avrupa'nın bizi neden istemediğini özetliyor.‘‘İşte bak farka. Biz taşla sopayla terbiye ediyoruz. Onlar güzel sözle, sevgiyle. Biz atlarımızı muhabbetle terbiye etmesini öğrenmedikçe Avrupa Birliği'ne bizi almazlar.’’
Yazarın Tüm Yazıları