21. Yüzyıla girerken

Ayşe ÖZEK KARASU
Haberin Devamı

İlaçtan da üstün aşk!

İç paralayıcı bir haber. ABD'de yeni kanser ilacı endostatinin insanlar üzerindeki deneme seansları için 15-30 gönüllü aranıyor. Tam 1400 kişi başvuruyor. Bu testler sayesinde yırtmak istiyorlar. Yine aynı Amerika'da bir kalp doktoru hastalarına ilaç yerine, aşk reçetesi yazıyor. Çünkü aşkın iyileştirici gücü konusunda çok sağlam kanıtlar var.

Kasabanın adı Roseto. Halkı fena halde tiryaki. Hepsi de baca gibi tütüyor, meyhanede bira üzerine bira yuvarlıyor. Yağlı yiyecekler de cabası.

Komşu kasabanın adı Nazareth. Orada da aşağı yukarı aynı tablo hakim. Ama, Nazareth normal bir kasaba olduğu için tiryakiler miyadı doldurduktan sonra kalp sektesinden gidiyor. Gelgelelim Rosetolular onca nikotin, alkol ve kolesterole rağmen dünyaya kazık çakmış gibi görünüyor. Pek azı kalp krizinden gidiyor.

Bundan 50 yıl önce ABD'nin Pennsylvania eyaletinde, havası suyu tıpatıp aynı iki komşu kasaba arasında yaşanan bu tuhaf tezat bilimadamlarını uzun süre uğraştırıyor. Sonunda Roseto'daki mucizenin sevgiden kaynaklandığı anlaşılıyor. Roseto'daki cemaat 1882 yılında İtalya'nın güneyinden gelen göçmenlerden oluştuğu için insanlar sevgi yumağı halinde yaşıyor. Üç kuşak aynı çatı altında barınıyor. Ancak Roseto'daki bu muhabbet mutlu sona eremiyor. 60'lı yıllarda Amerikan geleneklerine tam anlamıyla uyum sağlayan kasabanın dirlik ve düzeni bozuluyor. Ailelerde kopuşlar başlıyor, ölüm oranı artıyor ve nihayet komşu Nazareth'in düzeyine ulaşıyor.

Teorileri doğrulandığı için bilimadamları da mutlu oluyor herhalde.

Aradan yıllar geçiyor, 90'ların sonuna, 2000'in eşiğine geliniyor ve kalp için en iyi ilacın sevgi olduğu yeniden keşfediliyor. ABD'nin önde gelen kalp uzmanlarından Prof.Dr.Dean Ornish by-pass yerine sevgi sözcükleri, kalp pili yerine aşk okşayışları tavsiye ediyor. Kalp hastalıklarının tedavisinde ilaç ya da operasyon yerine öncelikle yaşam tarzı değişikliğini savunan Ornish, ‘‘Love and Survival’’ adlı son kitabında sevginin iyileştirici gücünü çok sağlam kanıtlarla anlatıyor. Ornish'e göre yalnızlık, sürekli cheeseburger yemek kadar tehlikeli. Çünkü kalp salt mekanik bir pompa değil, aynı zamanda duygusal bir organ. Kalp hastalıklarının yanı sıra kanser, yüksek tansiyon ve ülserin de sevgiyle iyileşmesi mümkün.

Ornish ileri sürdüğü tezi şu araştırma sonuçlarıyla destekliyor:

1952-1954 yılları arasında Harvard'dan 126 sağlıklı öğrenciye aileleriyle ilişkilerinin niteliği soruluyor. Aradan 35 yıl geçiyor. Artık hayatlarının orta yerine gelmiş bu denekler yeniden araştırmaya alınıyor. Ana-baba ilişkileri daha soğuk olanların hepsinde bir hastalık çıkıyor. Sıcak ilişkiler içinde büyüyenlerin ise sadece yüzde 47'sinde hastalık tespit ediliyor.

Evli kadın ve erkekler daha az hastalanıyor; hastalandığı zaman ise iyileşme şansı daha yüksek oluyor. Yalnız veya ayrı yaşayanlar, dul ve boşanmışlarda ise daha fazla hastalık çıkıyor.

Hayvan sevgisi de terapide rol oynuyor. Kalp krizi geçirdikten sonra tedavi sırasında ölenlerin oranı, aynı durumdaki köpek sahiplerine göre altı kat fazla.

İhanet ve Grip

Duygularla bedensel hastalıklar arasındaki sıkı bağlantı tıp dünyasında çok geniş bir kesimde kabul görüyor artık. Geçen ağustos ayında Teksas'taki bir konferansta bir araya gelen uluslararası uzmanlar, stres ve korku gibi duyguların bağışıklık sistemini zayıflattığını, dolayısıyla duygularla kanser, AIDS, ülser ve hatta grip arasında çok yakın ilişki olduğunu gösteren kanıtlar sundular.

Korku, tansiyonu ve tahrip edici stres hormonlarının düzeyini yükseltiyor ve kanser riskine yol açıyor. ABD'de halkın yüzde 25'inde korkulardan kaynaklanan hastalıklara rastlanıyor. Bu duyguya zehirli korku adı veriliyor.

Bu arada eşlerini aldatanların da iki kere düşünmesi gerekiyor. Çünkü Dr. David Warbuton'un araştırmalarına göre evlilik dışı ilişki yaşayanlar suçluluk duygusu yüzünden depresyona giriyor ve bağışıklık sistemleri perişan oluyor. Kanser veya AIDS'e yakalanmasalar bile sık sık grip oluyorlar.

İkisi de eski komünistmiş

Bu fotomontaj yıllar önce, iki süpergüç arasında zirvelerin başladığı dönemde yapılmıştı. Amaç; dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan ile SSCB Başkanı Mihail Gorbaçov arasında esen bahar havasını vurgulamaktı.

Ancak şimdi Reagan biyografisinin yayınlanmasıyla birlikte fotomontaj yeni bir anlam kazandı. Edmund Morris'in kaleme aldığı biyografiye göre Reagan 1938 yılında Amerikan Komünist Partisi'ne üye olmak için başvurmuş, ancak biraz kuş beyinli bulunduğu için ve bir ideolojiye 20 dakikadan fazla bağlı kalamayacağı düşüncesiyle başvurusu reddedilmiş. Böylece 27 yaşındaki Reagan'ın komünizm aşkı nefrete dönüşmüş ve McCarthy döneminde Hollywood'dan meslektaşı olan altı oyuncuyu FBI'a ihbar etmiş. Önceleri Demokrat Parti'nin sol kanadına sempati duyan Reagan daha sonra muhafazakar Cumhuriyetçi Parti'nin sağ kanadına doğru kaymış. Sonrasını hepimiz biliyoruz. 1981'de Cumhuriyetçi Parti'den başkanlığa seçilen Reagan, hiçbir Amerikan başkanının olmadığı kadar büyük bir anti-komünist olarak tarihe geçti. Sovyetler Birliği'ni ‘‘Kötülükler İmparatorluğu’’ diye tanımlayan Reagan'ın yıldızı Leonid Breajnev'le asla barışmadı. Ancak Gorbaçov'un iktidara gelmesinden sonra suların akışı değişti. Reagan ile Gorbaçov'un neden o kadar iyi anlaştıkları da şimdi anlaşıldı. Ne de olsa ikisi de eski komünistti.

Yazarın Tüm Yazıları