2009’da gittiğim konserlerde neler mi hissettim?

BUGÜN farklı bir yeni yıl yazısı yazacağım. 2009 yılında İstanbul’da izleme şansına sahip olduğum ve önemli gördüğüm muhtelif müzik etkinliklerinin, konserlerin bende bıraktığı izleri okurlarla paylaşmak istiyorum.

Haberin Devamı

Bunu yaparken, büyük prodüksiyonlardan çok, kamuoyuna yeterince yansımamış mütevazı ölçekteki bazı etkinlik ve performanslar üzerinde durmak istiyorum.

*Düştüğüm ilk not, geçen kış Ghetto’daki Dave Weckl-Buzuki Orhan konserinden. Dave Weckl, füzyon caz alanında dünyanın en önemli davulcularından biri olarak kabul ediliyor. Weckl’ın Buzuki Orhan’la sahne alması, zaten başlı başına önemli bir olay. Bu konserde bizim müzisyenlerimizin dünya çapında ustalarla bir araya geldiklerinde onların hiç de gerisinde olmadıklarını bir kez daha gözledim. Bu konserde beni en çok etkileyen Türkiye’nin en önemli caz trompetçilerinden biri olanŞenova Ülker’in yaptığı doğaçlama soloydu. Buradan şapkamı çıkartıyorum.Geride bıraktığımız yılın benim için hoş müzikal sürprizleri oldu.Kendisi Kanadalı bir müzikolog olan, Türkiye’yi ziyaret ettikten sonra Balkan müziklerine merak saran ve pek çok Balkan müziği projesinde yer alan Brenna Mac Crimmon, geride bıraktığımız yıl “Kulak Misafiri” adında ilginç bir albüm yayımladı. Yine Balkan müziği alanında pek çok çalışmada yer almış olan Sumru Ağıryürüyen de “Issız” adında gerçekten çok emek verilmiş önemli bir albüm yayımladı. Crimmon-Ağıryürüyen ikilisinin Tünel’deki Badehane adlı mütevazı ama son derece samimi bir mekânda bir cumartesi günü öğleden sonra verdiği konseri tesadüfen öğrenip izlemek benim için mutluluk vericiydi. Uzun bir Rumeli turu oldu. 

Haberin Devamı


*
Tabii söz Rumeli’den açılmışken, Muammer Ketencoğlu’nun Babylon’da geçen şubat ayında Balkan Yolculuğu grubuyla verdiği konseri yazmazsam haksızlık olur. Rumeli’nin dört bir köşesinde unutulmuş şarkıların, türkülerin keşfedilmesinde büyük emeği var Ketencoğlu’nun. Akordeondaki Ketencoğlu’nun yanı sıra kadın korosunun Balkan armonileri içindeki çoksesli düzenlemeleri bu tür müzikten hoşlananlar açısından tam bir şölendi.


*
Geride bıraktığımız yıl iki önemli kemancımızı yakından dinlemek imkânı buldum. Bunların başında bir keman büyücüsü olarak gördüğüm Nedim Nalbantoğlu geliyor. İki albüm çalışması da olan Nalbantoğlu,uzun yıllar Fransa’da da yaşamış, burada önemli caz gruplarında çalmış bir müzisyen. Ama alaturkanın da hakkını fena halde veriyor. Muazzam bir tarz çeşitliliğine sahip olan Nalbantoğlu’nun Nardis’te, elektro gitarda Kamil Erdem’le birlikte verdiği konser, geçen yıl en çok dikkatimi çeken müzik olaylarından biriydi. Kemanıyla baş başa kaldığında sahneden yükselip sanki ayrı bir dünyaya gidiyor Nalbantoğlu.

Haberin Devamı


*
Diğer kemancımız, perküsyon ustası Engin Gürkey’in Ensemble grubunun kemancısı Turay Dinleyen. Daha çok alaturka ağırlıklı çalan bir kemancı Dinleyen; ancak olağanüstü bir doğaçlama yeteneği var. Yine Nardis’te izlediğim konserde, doğaçlama attığı sololarda kemandan her an ateş çıkabileceği gibi bir hisse kapıldım ve mekândan ayrılırken espri de yaptım, “Bu arkadaş çalarken dışarıda muhakkak itfaiye beklesin” diye...


*
İzlediğim bir başka önemli müzik olayı Cemal Reşit Rey’deki bir konserdi. Akdeniz havzasının tartışmasız en önemli kontrbasçısı olarak kabul edilen, Katalan Renaud Garcia Fons, Türkiye’nin en önemli kemençe ustalarından Derya Türkan ve büyük çello virtüözümüz Uğur Işık’ın bir araya geldiği trio, 17’nci yüzyıl
Osmanlı saray müziğinden eserler icra etti. Bu önemli konserin yeterince duyurulmamış olması bir eksiklikti.

Haberin Devamı


*
Bütün bunlar ne anlama geliyor? Türkiye’de müziğin popüler olmayan alanlarında çok önemli işler yapılıyor. İftihar etmemiz gereken dünya çapında sanatçılarımız var. Üstelik bunlar hem Doğu hem de Batı’nın müziğini çok iyi bilen, iki dünyanın da ruh iklimini hissedebilen ve hiçbir kompleks duymadan ilginç sentezler üretebilen sanatçılar. Türkler müzikte pekâlâ Doğu ile Batı’yı buluşturuyorlar. 


*
Ve İstanbul giderek müzik alanında dünyanın önemli merkezlerinden biri olmaya doğru hızla yol alıyor. 2009, bende bu duyguyu iyice kuvvetlendirdi. Önümüzdeki yıllarda Doğu-Batı sentezine dayanan çok büyük müziklerin bu topraklardan patlayacağını hissediyorum. Bunun reçetesi, bu toprakların tarihinde, büyüsünde ve de insanın ruhunda yatıyor.

Haberin Devamı


(Not: Türkiye’de cazın durumunu ayrı bir yazıda değerlendireceğiz.)

Yazarın Tüm Yazıları