2 yıl bu nakaratı dinleyeceğiz

GECELERDİR televizyon kanallarında program aralarında yayınlanan bir klibi seyrediyorum.

“Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 90’ıncı kuruluş yıldönümü” için hazırlanmış.

Bestenin adı “Diriliş”.

Haberin Devamı

Önde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası çalıyor.

Arkada 300 kişilik bir koro var.


Aslında üç korodan oluşuyor.


Devlet Çoksesli Korosu, Devlet Opera Korosu ve TRT Çoksesli Korosu.


Önde Suna Kan.


Beste Can Atilla’ya ait.

* * *

 

Kutlamalar için yapılan yarışmalarda kazanan parçalar genellikle pek iyi olmaz.


Ama bu beste gerçekten iyi.


Koro harika.


Suna Kan
mükemmel çalıyor.


Ortaya hakikatten insanı etkileyen bir “90’ıncı Yıl” eseri çıkmış.


Büyük koroların söylediği şarkıların sözlerini anlamak kolay olmuyor.


Bu besteyi dinlerken de ilk defasında çok iyi anlayamadım.


Ancak ikinci defadan sonra biraz dikkat edince, sözlerini çıkardım.


Nakarat şundan ibaret:


“Ne mutlu Türk’üm diyene.”


Zaten eserin icrası, Atatürk’ün kendi sesinden söylediği bu cümleyle bitiyor.


Evet, Türkiye Büyük Millet Meclisi, 90’ıncı yılına bu beste ve bu nakaratla hazırlanıyor.


2010 yılının sonuna kadar radyolarda, televizyonlarda, törenlerde bu eseri dinleyeceğiz.


“Ne mutlu Türk’üm diyene.”

 

* * *

 

Haberin Devamı

Şimdi sıra, konjonktürel soruya geliyor.


TBMM, bu eserin ne kadar arkasında?


TBMM’nin tamamı arkasında mı?


Bu soruyu soruyorum, çünkü askerin dağlara yazdığı, şehirlere koyduğu “Ne mutlu Türk’üm diyene” yazılarının kaldırılmasının tartışıldığı günleri yaşıyoruz.


Orada burada Hürriyet’in logosundaki “Türkiye Türklerindir” sözünün kaldırılması gerektiğini söyleyen yazılara rastlıyorum.


Türkiye, “Kürt açılımını” tartışıyor.


Kürtlerin varlığı artık sadece zımnen değil, en resmi düzeyde de tanınmış durumda.


O zaman akla şu soru geliyor.


Böyle bir konjonktürde, “Ortak Diriliş”i bu cümleyle anmak doğru mu?


O nedenle merak ettim.


Acaba Başbakan Erdoğan bu klibi görüp onayladı mı?


Dün TBMM’nin eski Başkanı Köksal Toptan’ı arayıp ona sordum.


Klibin sonunda onun bir teşekkür yazısı var.


“Hayır, Başbakan görmedi. Bunu Meclis Televizyonu ile hazırladık. Çalışmayı yaptılar ve getirdiler. Çok beğendim. Sadece sonundaki
Atatürk’ün sesinden o cümlenin eklenmesi benim fikrimdi. Suna Kan’ın katıldığını bile sonradan öğrendim. Ama gerçekten çok güzel bir eser oldu. O günden beri yüzlerce defa dinledim”
dedi.

Haberin Devamı


Bana göre Cumhuriyet’in ilk 20 yılından sonra yapılan anma müziklerinin en iyisi olmuş.


Oradaki “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözlerinin bazı çevrelerde eleştiri konusu olacağını tahmin ediyorum.


Ben çok sevdim.


Çünkü bu konuda hiçbir kompleksim yok. “Türk” kelimesine hayatım boyunca hiçbir zaman etnik bir anlam vermedim.


Onu hep, “ırkıma” değil, yaşadığım ülkeye ait bir kavram olarak hissettim.


Zaten Atatürk’ün ona verdiği mananın da bu olduğunu artık hepimiz çok iyi biliyoruz.

 

* * *

 

Fransızlar, ülkelerinde yaşayan insanlara nasıl “Fransız”, İspanyollar “İspanyol” diyorsa ve ülkelerinin adı da buradan geliyorsa, Türkiye’yi de böyle hepimizin ortak vatanının adı olarak kabul ettim.


“Diriliş”
aslında hepimize ait bir menkıbe.


Küllerinden doğan bir ülkenin, demokrasisinin ilk mabedini kurduğu günü anlatıyor.

Haberin Devamı


Yani tam 89 yıl öncesini...


Onu bu topraklarda yaşayan insanlar birlikte kurdu ve şimdi yeni, çok güçlü bir birlikte yaşama arayışı ile kutluyor.

Yazarın Tüm Yazıları