1968 kuşağı emekli oluyor

İKİNCİ Dünya Savaşı’ndan galip çıkan ABD, 1940’ların ikinci yarısında büyük bir nüfus patlamasına tanık oldu. Savaşın sıkıntıları geride kalmış, canlanan ekonomi insanlara çocuk sahibi olmak için büyük bir motivasyon sağlamıştı. O yıllarda doğan kuşağa Amerika’da ‘bebek patlaması kuşağı’ adı veriliyor.

Bununla ilgili bir istatistik bulamadım; ama sanırım ülkemizde de durum çok farklı olmamalı. İlk gençliklerini 2. Dünya Savaşı yıllarında çok uzun süreli askerlik hizmetinde geçirenlerin, terhis olduktan sonra evlenip çoluk çocuğa karışma yıllarına denk geliyor o dönem çünkü.

Aynı kuşak daha sonra tüm dünyada ‘1968 kuşağı’ olarak tarihe de geçti!

2006 yılı, Amerika’da ‘bebek patlaması kuşağının’ emeklilik yılı olacakmış. Yarından itibaren bu ülkede her gün 8 bin kişinin emekli olacağı hesaplanıyor. Bizdeki durumu bilmiyorum; ama başlangıçtaki tahminim doğruysa o da büyük olasılıkla paralel bir özellik gösteriyor olmalı.

Önceki gece artık ‘profesyonel yöneticilik’ dönemini sona erdiren Cem Kozlu’nun ‘emeklilik partisine’ katıldım. Kozlu ile konuşurken öğrendim ki Amerika’da son günlerde bu konuda birçok kitap yayınlanmış. Yeni emeklilere, gelecekteki yaşamları için rehberlik eden kitaplar bunlar.

İşte bu kitaplardan birinden ‘yeni emeklilere’ öğütler: 1- Emeklilikten sonra ne yapacağına hemen karar verme. Önce güzel bir tatil yap, etrafı izle, seni en çok neyin mutlu edeceğini bulmaya çalış. 2- Yeniden bir çalışma düzenine girmeden, önceki yaşamında yapamadıklarını yap. Okumak istediğin kitapları oku, paran varsa dünya turuna çık vs. 3- Mutlaka çalışmak istiyorsan asla patron olma. En iyisi patronu kendi çocukların olan bir şirket kur ve orada onların yanında çalış.

Sen uçuşu hatırla kuş ölümlüdür

MASAMDAKİ ajandanın son sayfasını çevirdim, bu yazıya başlamadan önce. Bir defter daha bitmiş işte.

Her yılbaşında yeni bir defteri masama koymak, ilk yaprağını çevirmek hoşuma gider.

Bana yaşamımda yeni bir sayfa açıldığını düşündürtür bu hareketim.

Bu yıl yeni defterimin ilk sayfasına şöyle yazdım: Hey yıllar, yenilmedim size!

Her yılbaşında bu şarkıyı hatırlarım zaten: Hey yıllar yenilmedim size / Hatalarım bile aynı / Hep aynı sevgiye hasretim / Duygularım hep aynı!

Ruh durumuma göre ‘Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler’ şarkısını hatırladığım da olur bazı seneler; ama asıl şarkım budur hep.

2006’ya giriyoruz! Böylece elli yaşıma girmeme de sadece bir buçuk ay kalmış oluyor.

Ortaokul yıllarımda arkadaşlarıma ‘2006’da 50 yaşında olacağım’ dediğimde şu yanıtı alırdım: Yok devenin başı! (Kusura bakmayın, yatılı okul çocukları kendi aralarında konuşurken kelimeleri pek özenle seçmezler.)

Ama işte bir rüzgár gibi akıp gitti seneler ve geldik 2006’ya.

Yıl sonlarında kendi yaşam muhasebenizi yapma ihtiyacını hisseder misiniz, bilmiyorum.

Yıl içinde kazandıklarınız, kaybettikleriniz...

Daha genç olduğum yıllarda ‘kazandıklarım’ hanesi daha dolu olurdu benim için. Yıllar ilerledikçe ‘kaybettiklerim’ dengeyi sağladı, şimdi daha fazla.

Kaybedilmiş arkadaşlar, yakınlar, yakın-uzak akrabalar, babam... Asla geri gelmeyecek mutluluk anları.

Şimdi görüyorum ki insanın gençken önem verdiği şeyler ile yaşı ilerledikçe önem verdiği şeyler, siyah ile beyaz kadar farklı.

Ama işin benim için ilginç yönü şu ki, ‘Keşke farklı olmasaydı’ demek ihtiyacını da hissetmiyorum.

Ve dahası, yaptığım hataları daha çok seviyorum; çünkü onlardan çok şey öğrendim.

Bir İranlı şairin şöyle bir dizesi var: Sen uçuşu hatırla / Kuş ölümlüdür!

Bütün yaşamımın bir ‘uçuş’ olduğunu görmek beni mutlu ediyor, o uçuşta gördüğüm her şeyin hatırlanmaya değer olduğunu düşündürtüyor.

Aşkı her sabah isteyin

DOĞAN Burda Dergi Grubu’ndaki ‘Dilek Duvarı’ndan sizlere daha önce söz etmiştim.

Küçük káğıtlara yazılarak o duvara asılmış dileklerin içinde en çok tekrarlanan şey ‘aşk’!

Yeni bir yılın başlaması, belli ki insanlara yeni bir umut veriyor, arayıp da bulamadıkları aşkı bulabileceklerini düşündürtüyor.

Ve kişisel kanım o ki, böyle olursa o aranan şey de asla bulunamaz.

Aşkı her yılbaşında dilerseniz, sonuç itibarıyla senede bir gün dilemiş oluyorsunuz.

Oysa her sabah áşık olarak uyanmayı isterseniz bunu 365 kez tekrarlamış olursunuz.

Ve unutmayın, bir şeyi ne kadar çok isterseniz, gerçekleşme olasılığı da o kadar yüksek olur.

Çin atasözündeki gibi: Dileklerinizi gerçekleştirme olanağı, onu isteme cesaretinizle ilgilidir.
Yazarın Tüm Yazıları